Uzun uzun zaman önce memleketin birinde denge kavramına akıl yoran, bu konuda filozof gibi insanlar yetiştiren, sonunda da dengenin gözünü çıkaran bir şehir varmış. Denge çok önemli, hayatın gerçeği diyenler, denge konusunda bir süre sonra saçmalamaya başlamışlar. Hatta öyle olmuş ki, ifrata varan dengelemeler, dengeleme teşebbüsleri yüzünden dengesizlikler şehrin huzurunu kaçırmış. Şehir bunalım geçirmeye başlamış, yaşanmaz bir hal almış.
Şehrin ileri gelenleri, önde yürüyenleri söz sahibi olanları, şehri dengede tutmamız lazım, dengemizi kaybettik mi, her şey biter diye korkulara kapılmışlar, ne yapıyorsak şehrin dengesi için yapıyoruz diyenlerin yapmış olduğu yanlışlar ve dengesizlikler, hak ihlallerine dönüşmüş. Bir süre sonra, insanlar arasında bana denge demede ne dersen ne diyenler çoğalmış. Denge konusunda kantarın topuzu kaçırıldığı için, dostluklar, arkadaşlıklar, komşuluklar tarumar olmuş. İnsanlar küsmüşler, bazıları şehri terk etmiş, bazıları oturduğu mahalleyi değiştirmiş, bazıları satmış dükkanını, katılmış bir kervana, ticaretini başka şehirlerde başka diyarlarda yapmaya başlamış.
Dengesizlik şehre öylesine hakim olmuş ki, artık kimse bu işin içinden çıkamıyormuş. Bu işte ısrarcı olanlar, dengeye laf söyletmem, bu şehri kurtarsa kurtarsa denge kurtarır diye inat edenlerde şirazeden çıkmış olan dengeyi zapturapt altına alamıyorlarmış. Memleketin Sultanı, güngörmüş Hocasını göndermiş, Vezirini göndermiş olmamış, sert tedbirler alan bir Vali Paşa göndermiş, dengesizlik daha da artmış. Şehirde ikna olmayan, kimseyi dinlemeyen, kendi yaptığı ettiğinin denge olduğunu, dengeye faydası dokunduğunu düşünen sabit fikirli insanlar kimseye söz hakkı tanımıyorlarmış.
Bir müddet sonra şehrin adı dengesiz şehir olarak çıkmış! Başka diyarlarda, dengesizlerin şehri diye de anılmaya başlamış! Menfaatler, hırslar, aç gözlülükler, gözü bir türlü doymak bilmeyenler, denge konusunu, nalıncı keseri gibi öyle bir kendilerine yontmuşlar ki, şehrin cümle dengesi bozulmuş. Kimse çalıştığının hakkını alamıyormuş. Neredeyse karın tokluğuna çalışmaya başlamış insanlar.
Hayalleri bitmiş, kimse başını sokacak bir ev alabilme imkanına sahip değilmiş. Sultan hiç kimsenin bilmediği, tanımadığı birkaç adamını bu iş için görevlendirmiş. O insanların bazıları karın tokluğuna denge diye sabahtan akşama kadar ahkam kesen ağaların, Beylerin yanında çalışmış., bazıları o ağaların, Beylerin hesabını kitabını tutmuş, bazıları da sırdaş olacak kadar yakın olmuşlar, aldıkları her kararı desteklemişler, hatta daha da ne yapacaklar diye teşvik etmişler. Böylece, Sultanın her şeyden haberi olmuş!
O ağaların, Beylerin en çok söz sahibi olanının şehrin dışında oldukça büyük ve meşhur bir bağı varmış. Bağda üzüm dahil neredeyse ne arasanız varmış. Bağın ortasında da saray yavrusu tabir edilen bir köşk bulunuyormuş. Başka diyarlardan gelen misafirlerini de alıp bu köşke gelmişler, yenmiş, içilmiş, sohbet faslına gelinmiş. Bey, dostlarım demiş, ben bu zenginliği, bu ihtişamı dengeye borçluyum. Misafirlere içecek bir şey getirenlerden bir genç, sen demiş sahtekarın, yalancının önde gidenisin! Senin denge dediğin şey, bizim sefaletimiz! Sen Bey falan değilsin, hatta insan dahi değilsin! Azıcık merhametin olsa, azıcık vicdanın olsa, o denge dediğin şeyden biraz feragat edip, bizlere yardım edebilirdin. Nerde sende o Beylik? Misafirler donup kalmışlar. Bey hemen adamlarına, atın şu kendini bilmezi, Beyine karşı nankörlük yapan densizi demiş. Demiş amma, kimse yerinden kıpırdamamış!
Bu yaptığınız dengeli bir hareket değil demiş, Beyinize, efendinize, velinimetinize karşı çıkmaktan daha büyük dengesizlik ne olabilir? Delikanlı, senin yaptıkların demiş. Asıl dengesizlik senin yaptıkların. Bu misafirleri neden çağırdın buraya, yaptığın dengesizlikleri denge diye göstermek için mi? Misafirlerin içinde bulunan yaşlı biri, ben demiş oldukça uzak bir diyardan gelirim. Denge şehrini çok merak etmiştim. Ancak bu halini değil. Bir zamanlar bu şehirde öyle bir denge, öyle bir ahenk vardı ki, kimse kimsenin hakkını yemezdi, kimse kimseye tepeden bakmazdı. Ağalar ve Beyler konaklardan ve köşklerden emir yağdırmazlardı. Demek ki, dengeyi bozan halk değil! Dengeyi sizin gibi aç gözlüler, gözü doymak bilmeyenler bozmuş.
Anlat bakalım Bey, sizin nereniz denge, nereniz denge şehri? Bey, biz demiş bu dengeyi onlarca yıl önce kurduk, biz bize öğüt veren babalarımız gibi değiliz, onlar şu ihtiyar misafir gibi düşünüyorlardı. Beylik ve Ağalık bize geçinceye kadar bekledik, biz dedik onlar gibi olmayacağız, onlar gibi davranmayacağız, mademki güç bizde, mademki kudret elimizde, o zaman bizim dediğimiz olacak, Sultanın Hocası geldi, hepimizin babalarını tanıyordu, ne oldu, onu dinlemiş göründük, yine de bildiğimizi okuduk! O gitti, Veziri geldi, ne değişti? Biz bildiğimiz gibi devam ettik. Bu denge bizim dengemiz. Babalarımız öldü, dengeler değişti. Bu denge bizim dengemiz, uyan uyar, uyamayan ayak uyduramayan toplar pılını pırtısını çeker gider. Baktık ki, bu şehirde bize çalışmak istemeyen, baş kaldıran bu delikanlı gibi konuşan dik başlılar var, ne yaptık? Hepsini koyduk kapının önüne, kervanlarla uzak diyarlardan çalışacak insanlar getirdik. Adamlarda o diyarlarda açtılar, sefildiler, en azından burada karınları doydu.
İhtiyar misafir, Bey demiş senin denge dediğin hikaye bugün son. Bey hadi oradan bunak demiş, bu saatten sonra Sultan gelse, bizim kurduğumuz dengeyi değiştiremez. Gücü yetmez. Onca yıldır neler yapmışız gelin hem göstereyim hem anlatayım. Beyler ve ağalar hep birden ayağa kalkmışlar ki, köşkün büyük salonuna doğru gelenler olmuş. Başta İhtiyar misafir ve konuşan delikanlı olmak üzere herkes diz çökmüş. İhtiyar, Hoş geldiniz Sultanım demiş saygıyla. Salon buz kesmiş. Beyler ve Ağalar ne olduğunu tam anlayamamışlar. Muhafızlar buyurun Sultanım demişler. Bey ve yanındakilerde, mecburen diz çökmüşler.
Sultan, Beyin başında durmuş, beni çağırdın, çıktım geldim demiş, bak o saat, bu saat bundan böyle. De bakalım neye gücümüz yetmezmiş, hangi dengeyi değiştiremezmişiz! Bey, Sultanda olsan adalet isterim demiş, biz bu şehirde bir denge kurduk, o dengeye dokunmamanı isteriz. Sultan adaletten bahsedene bakın hele demiş, sen ne anlarsın adaletten, ne anlarsın insanlıktan, sen ve yanındakiler vicdansız, merhametsiz, Allah korkusu olmayan, aç gözlü, gözü doymayan sülüklersiniz! Sonra Muhafız başına alın bunları gözümün önünden demiş, atın zindana, şehir kendine gelsin, bundan böyle her gece rahat uyusun!
Ertesi gün, Beylerin ve ağaların adamları, şehrin eşrafı Sultana ricacı olmuşlar, affet beylerimizi, ağalarımızı diye…Sultan gelen heyete, siz demiş nasıl insanlarsınız, bir günden bir güne, bu yoksul insanlar için, fakir-fukara için ricacı oldunuz mu? Size, Vezirimi gönderdim, Hocamı gönderdim neden anlatmadınız olan biteni? Siz hep zalimlere, edepsizlere, ahlaksızlara ve kötülere mi destek olursunuz, hiç mi utanmazsınız? Denge bu mu? Bu nasıl denge? Ben size bu dengeyi öyle bir göstereceğim ki, bundan sonra bu şehirde dengesizlik yapanlar bir değil kırk kere düşünecekler!
Heyet korkudan titremeye başlamış, Heyetin başı korktuk Sultanım demiş, sonra da bir daha ağzımızı açamadık! Sultan ondan mı demiş hâlâ o utanmaz Beylerinizin, ağalarınızın affını istersiniz! Ardından bunları da atın ağalarının beylerinin yanına demiş! Sultan önce o köşkü yıktırmış, orada çalışanlara o bağın arazisini bölüştürmüş. Sonra şehrin içindeki sefaleti görmek için girmiş şehre mahalle mahalle, hane-hane dolaşmış! O dengesiz Beye karşı çıkan delikanlıyı çağırmış, seni demiş bu şehre Vali Paşa tayin eyledim. Bu dengesizlikleri ortadan kaldıracaksın. Beylerin, ağaların izini sileceksin, bu şehri sil baştan imar edeceksin desteğin benim. Fakir fukara bir daha şikayet etmeyecek, karın tokluğuna değil, o işin karşılığı ne ise öyle çalışıp evine ekmek götürecek, haydi göreyim seni!
Anlatırlar ki, bir daha o şehirde o beylerin ve ağaların nereye gittiğini ne bilen ne gören olmuş ne de onlarının adını anan. Yeni Vali Paşa, şehri yeni baştan imar ettirmiş. Her haneden, her mahalleden mutluluk haberleri yayılmış şehre, denge kavramı ve kelimesi anılmaz olmuş, huzur hakim olmuş şehrin her köşesine. Ağalar, Beyler yine varmış amma ahaliyi koruyan, kollayan, gözeten, bir şey olduğunda yanı başında bulunuveren insanlarmış her biri.
Şehir şehire, denge dengeye, dengesiz dengesize, Delikanlı delikanlıya, Sultan Sultana, Vali Paşa Vali Paşaya, Bey Beye, Ağa Ağaya, heyet heyete, bağ bağa, köşk köşke, ahali ahaliye benzer…
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…