Günümüz insanı çağın popüler yaklaşımı olan bireyselleşmenin etkisi altında gün geçtikçe yalnızlaşıyor. Bunun yıllardır propagandası yapılarak iyi bir şey olduğu hepimizin bilinç altına yerleştiriliyor. Birey olmanın faziletleri, her gün karşımıza yeni güzellemelerle çıkarılıyor. Bir asır öncesine göre insanoğlu daha mutlu diyebilir miyiz? Bırakın bir asrı 40 yıl öncesine göre, daha mutlu diyebilir miyiz?
Halbuki insanoğlunu, bir arada bulunması, takım çalışması yapması ve yeni bağlar-aidiyetler kurması farklı kılmıştır. Organize olan, planlayan ve disiplinli bir şekilde çalışıp iyi denetleyen toplumlar diğerlerine göre daha başarılı olarak önümüze geldiler. Öncelikle bunu bir kenara koyarak aidiyetlerimizi değerlendirmeye çalıştığımı belirtmeliyim. İnsanlar bir yandan güç devşirmek bir yandan şeref- itibar kazanmak ve şöhret olmak gibi gayelerle bir yerlere ait olmayı ve bağlanmayı tercih ederler.
Dahil olduğumuz gruplar, kamplar bizi ideolojik olarak bir eğitim sistemine tabi tutuyor ama çoğu kez kişinin kendi işletim sistemi ya da karakterine uygun olmadığı durumlarda çalışmalar ters tepiyor. Kendi varlığı ile grubun bize uyguladığı sistemin kafa yapısı çatıştığında grup dışına atılıyor. Kişinin dahil olduğu cemaati değiştirmesi ve dönüştürmesi nadir vakalardandır. Ait olduğumuz yerin bizi ne kadar tamamladığını veya engellediğini bilerek hareket etmek gerekir.
Takım sporları hatta özelde futbol takımlarının bir taraftarı olarak düşündüğümüzde konuyu belki daha iyi anlatabilirim. Tuttuğunuz takım sizi tutuyor mu gibi bir soru sormayacağım. Ama nasıl bir bağlılık ki gece gündüz onunla zaman öldürüyor. Mağlubiyet halinde öfke ve üzüntü nöbetleri geçiriyor. Takım tutmayı milyonlarca yiyeceğin arasında minyatür menüye razı olmak gibi sayarım. Bu durumda aidiyet kişiyi kısıtlayan, sınır koyan bir anlayıştır. Bu durum daha da ileri giderek bizi sürü canlısına çevirmektedir. Bir futbol kulübünün başkanı sportif başarısızlıklarını politik gerekçelere dayandırarak taraftarlarını tahrik edebiliyor. Ait olduğumuz yerler bizi tamamlayacak ve eksiklerimizi giderecekti ama holigan sürüleri oluşturdu.
Bizde ilk karşılaştığımızda memleketimizin sorulması, tuttuğumuz takımın sorulması, dünya görüşümüzün merak edilmesi hep ait olduğumuz yerin tespiti içindir. İyi niyetli bir düşünceyle söylersek belki de yeni muhabbet konusu bulabilmek ve bağlar oluşturmak için birer vesiledir. Ancak aynı konular karşımızdaki kişinin niyetine göre zaaflarımızın ortaya çıkmasını da sağlayabilir.
Bir bütün içinde parça olmak mı yoksa kendi başına bir parça mı? Müslümanlar bir duvarın tuğlaları gibidir diyordu Peygamberimiz as. Arabada lastik mi yoksa motor mu, benzin mi, soğutma suyu mu önemli soruları yersizdir. Çünkü hepsi aracın hareketi için çok önemli. Bizim sadece bunun farkında ve bilincinde olmamız bizi farklı kılıyor. Bu bütün içindeki görevimiz, işlevimiz ortaya çıktığı zaman bütün içine giriş çıkışlar tamamen bilinçli hale gelir ki bizi sürü olmaktan kurtarır. Hiç beklemediğimiz bir yerde ve anda çalınan İstiklal Marşı, tüylerimizi neden diken diken eder? Bizden büyük bir şeyin parçası olmak bizde tamamlanmış olma hissi oluşturduğu için önemlidir.
Sarkaç etkisi ile bir tarafa fazla yönlendirdiğiniz insanlar karşı tarafa daha hızlı ve fanatik gider. Radikal uçlara yönelenler daha çok birbirlerine değil, aklı selimi temsil edenlere saldırırlar. Tarafsızlar, ne idüğü belli olmamakla, renkten renge girmekle suçlanır. Nihayet tarafsız olursan bertaraf olursun. Fanatizm aslında bize zihinsel bir konfor sunuyor. Nadiren aklını zorlama gereği duyuyor, rahat yaşayıp gidiyorsun.
Yılların aşkları nasıl yürüyor? Onlar bir sevgi hikayesi yazmayı ve bu hikâyenin bir parçası olmayı öğrenmişler. Bir sahiplik ilişkisinden çok burada aidiyet ilişkisi söz konusu olduğu için birbirlerine saygılı bir hayat yaşamayı tercih ederek bir hayat hikayesi yazıyorlar.
Bir başka açıdan insanlar hep ait oldukları bütünden güç almayı düşünürler. Belki kendi başına güçlü olup girdiğimiz grubu güçlendirmeyi düşünmek, toplumsal gelişime daha fazla hizmet eder. Kişinin kendi öz niteliklerini bilip geliştirmesi girdiği grubun da gelişmesine katkıda bulunacağı açıktır. Grupta insanlar, hep birilerinin yapıp herkesin hizmetine sunmasını beklerler.
Bir gruba ait olmak kendi başına kötü bir durum değil. Ama biz karşı grupta yer alanları koyun ve aptal olarak tarif etme eğiliminde olabiliyoruz. Belki de kendi bağlanma ve ait olma ihtiyaçlarını hiç düşünmeyiz. Kısaca bağsız bağlantısız insan olmaz. Bir bütüne ait olmak hayatımıza anlam katar. Akarsuyun tüm kolları sonunda denize ulaşarak suyun durağını bulması önemlidir. Çünkü deniz olmak suyun birlik olmasıdır. Deniz gibi dingin ve birlik halinde bir insan olmak dileğiyle.