2020 yılının ilk büyük hasarlı depremi 6.5 şiddetindeki , 24 Ocak 2020’de yaşanan Elazığ-Malatya depremiydi. Elazığ’da 37, Malatya’da 4 vatandaşımız hayatını kaybetti.
Depremlerden ders çıkarmaya niyetimiz olmadığı için, tedbirleri ve konunun uzmanlarının ikazlarını her zaman olduğu gibi hiçe saydık. Ve ardından ne yazık ki, İzmir Depremi oldu. 6.6 şiddetindeki deprem İzmir ve civarını yıktı geçti, gönülleri yaktı geçti!
Deprem öngörüsüne sahip olanları dinlemekten imtina etmek, her deprem sonrası keşke demek, kaybolan, yitirilen hayatları geri getirmiyor!
Depremle birlikte, o tarihe kadar, görüşlerine bile bile itibar etmediğimiz konuşturmadığımız Jeoloji ve Jeofizik Mühendislerinin aklımıza gelmesi, deprem konusuna ne kadar ciddiyetsiz yaklaştığımızın bir göstergesi!
Yine iş işten geçti! Yine tedbirsiz yakalandık! Yine canlar yandı! Yine ocaklar söndü! Yine hayatlar tarumar oldu! Yine konunun uzmanlarının öngörüleri dikkate alınmadı!
İzmir’de yıkılan binalardan biri 2006’da yapılmıştı, 14 yaşındaki bu bina yerle bir. Ondan çok daha eski olanları ise ayakta! Müteahhite sorsanız belki de, kale gibi sağlam bina yaptım demiş ve daireleri kapış kapış satmıştı!
Konunun uzmanları yerine, bu işlerle alakası olmayan çok bilmişleri, allameleri, lafazanları, çıkarcıları, kendi menfaatinden başka hiçbir şey düşünmeyenleri dikkate aldık da ne oldu?
*****
Marmara depreminde de aynı olaylar yaşanmıştı…Daha sonraki Van depreminde de…Malatya depreminde de…
Ne Marmara depreminden ders aldık! Ne Van depreminden! Ne Malatya depreminden!
Bu bölgeye konut yapılamaz, yapılmamalı, yapılırsa şiddetli bir depreme dayanamaz, çöker, denilen yerlere ruhsat vermeye devam ettik! Ruhsat almak için gözleri kazanç hırsıyla parlayanlara destek olduk! Ruhsat sınırlarını zorladık, tabuları yıktık.
Çok katlı bina dikilmemesi gereken yerlere, ikazlara rağmen çok katlı binalar diktik. Ne mi oldu? Hem inşaat sektörünün hem de ruhsat veren makamların toplum nezdinde itibarı dibe vurdu!
Dün Marmara bölgesinin hali neyse, Van’ın hali neyse, Malatya’nın hali neyse, İzmir’de aynı akıbete uğradı! Çürük binalar, “deprem öldürmez, çürük binalar öldürür” sözünü bir kez daha doğruladı.
*****
İzmir hayatının şokunu yaşadı. Elliye yakın insan bu hayattan koptu. Bine yakın yaralı. Üzerine bina yapılamaz denen arazi üzerindeki yapılar, yerle bir olmuş vaziyette.
Ortalık mahşer günü gibi…Başta AFAD olmak üzere kurtarma ekipleri cansiperane bir şekilde çalışarak, bir çok canı enkaz altından çıkararak hayata döndürdüler.
Bu arada, “bomba kat”, yani kolonları kesilen en alt kat iddiaları da ekranlara taşındı. 8-9 katlı binaların altında mağaza olarak kullanılan ve şiddetli depremlerde binayı çökerten bu ince ayrıntı, tekrar gündeme geldi.
Seferihisar-Sığacık beldesinde yaşanan tsunami arabaları, yatları ve kayıkları bulundukları yerlerden aldı, denize kattı. Hepsi battı. Sahildeki restaurantların masa ve sandalyeleri denizin içindeydi.
Deprem kuşaklarının tam ortasında bir ülkemiz var.
Israrla zemini bina yapımına müsait olmayan arazilere çok katlı binalar için ruhsat vermeye devam ediyoruz! Anlaşılan o ki, kimsenin vebalden filan korktuğu, korkacağı yok!
*****
Biz ne zaman akıllanacağız?
Depremden ders almıyoruz!
Ölümler gözümüzü açmıyor!
Kanundan, yasadan çekinmiyoruz!
Allah’tan hiç mi korkmuyoruz?
Her deprem sonrasında kıymete binen uzmanlara, tamam, bundan sonra sizin dediklerinizi yapacağız, babında o kadar çok söz verdik ki…
Lakin, tehlike geçtikten sonra, meydanın inşaatçılara ve ruhsat peşinde koşanlara kaldığı bir ülke olmayı nasıl başarabiliyoruz?
*****
Merak etmeyin bu depreminde yaraları sarılır. Bir sonraki depreme kadar deprem konusunda sözleri dinlenmesi gerekenler, ortalık yatışıncaya kadar dinlenir, sonra yine herkes bildiğini okur!
Her depremde yemin billah söz verenler vardı.
Ruhsat vermeyeceklerdi!
Zemin etütleri yaptıracaklardı!
Yapılan etütlere bu sefer harfiyen uyacaklardı!
Deprem riski olan bölgelere tek bir kazma dahi vurulmayacaktı
Bu kaçıncı yalan, bu kaçıncı söz vermek! Bu kaçıncı sözünden dönmek!
İnşaat sektörü ve ruhsat verenler hiç uslanmadılar!
Hiç akıllanmadılar! Hakikatlerle hiç işleri olmadı.
Gerçekleri söyleyenleri menfaatlerine dokunanları göz önünden uzaklaştırdılar.
Facia eninde sonunda geldi.
Biz ne yapıyoruz böyle? Bu kaçıncı akıl tutulması?
Bu kaçıncı söz verip de, verdiğimiz sözlerden dönüşümüz?
Allah’tan korkmaz, kuldan utanmaz insanlar utançlarından yerin dibine mi girdiler diye düşünüyorsanız, daha çok beklersiniz!
*****
Ne oldu o dilimizden düşürmediğimiz düsturlar? Şeyh Edebali’yi referans gösterip, ” İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın” diyen büyüklerimiz! 17 Ağustos 1999’dan bugüne geçip giden 21 yıl içerisinde bu konuda yapılan çalışmalara ne bakan olmuş, ne uyan, ne uygulayan!
Marmara depreminden sonra, bildiğimiz kadarıyla hemen bir çok ilimizde kapsamlı zemin etütleri çalışması yapılmıştı. O çalışmalar yapıldı, yapılmasına da belli ki, kondu rafa…Deprem herkesin boyasını da, foyasını da döktü, ortaya!
Marmara depremi gibi elimizde oldukça kapsamlı bir örnek varken, ne yapıyoruz biz?
İnsanların gözlerindeki korkuyu ne çabuk unuttuk?
O insanların gözyaşları kurumadı.
Her depremde yaraları depreşiyor.
O depresyonu tekrar yaşıyorlar.
Dünya üzerinde her an beşik gibi sallanan tek ülke olan Japonya, tsunami tehditlerine rağmen yıkıcı depremleri en az can kaybıyla ve yıkımla atlatıyor.
Biz ise ne dönüp arkamıza bakıyoruz , ne geçmişten ders çıkarıyoruz. Ne de söylenenleri dinliyoruz! Yazıklar olsun!
*****
Dikkatinizi çektiyse, İzmir depremi yaşanır yaşanmaz hemen konunun uzmanlarını çıkardık ekranlara, başladık bundan sonra ne olur ne biter diye sormaya…
Hayırdır!
Yeni mi aklınız başınıza geldi?
Nerede o çok bilmişler? Nereye kayboldu hiçbir şey olmaz diyenler!
Koç gibi binalar yaptık, top atsan yıkılmaz diyenler neredeler?
Nerede o allemeler, lafazanlar, çok bilmişler? Nerelere sindiler?
Enkazlar kaldırıldıktan, hayatını kaybedenler toprağa verildikten, yaralılarının yaraları sarıldıktan sonra, bir günah keçisi bulunup mesele bir başka depreme kadar kapanıp gidecek?
Geriye ne mi kalacak?
Sarılması mümkün olmayan gönül yaraları!