Turgut Özal askeri birliği şortla denetlediği zaman birçok insan gibi olayı ben de yadırgamış, ciddi anlamda eleştirmiştim. Aradan geçen zaman içinde yapılan işin bir mesaj olduğunu, millet iradesinin üstünde başka güç olamayacağının ancak bu şekilde anlatılacağını anlamış oldum, olduk.
Millet iradesi ile iş başına gelenlerin her yaptığına elbette şapka çıkartacak da değiliz. Onların da yanlış yapabileceklerini ve zaman-zaman yaptıklarını da biliyoruz. Olaylı Milli Güvenlik Kurulu toplantısında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in anayasa kitapçığını Başbakan Ecevit’e fırlatması ne kadar yanlışsa, Ecevit’in de bu olayı kamuoyu ile paylaşması o kadar yanlıştı. Nitekim neticesinin nelere mal olduğunu hep beraber gördük, yaşadık.
Necmettin Erbakan’ın siyasi hayatta ne kadar sıkıntılar çektiğini o yılları yaşayanlar bilirler. İnadından ve azminden taviz vermeyen Erbakan sonunda Başbakanlık koltuğuna oturdu. Oturdu oturmasına ama o kadar tecrübeli bir siyasetçinin asla yapmaması gereken bir şey yaptı. Tarikat Şeyhlerine Başbakanlık konutunda iftar yemeği verdi. Buradaki yanlış, şeyhlere iftar vermek değildi. Yanlış olan, zamandı. Erbakan’a kuşkulu ve mesafeli olan kesimlerin bu olayı hazmetmesi o kadar da kolay değildi. Çünkü o gün için o kesim güçlüydü ve gereğini de yaptılar. Eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan da Erbakan gibi bazı konularda sabırsız davransaydı, millet olarak bugün elde edilen kazanımları göremeyecektik.
Son gelişen siyasi olayları yorumlamadan önce yukarıda anlattığım ders niteliğindeki gelişmeleri hatırlatmak istedim.
AKP’yi Olağanüstü Kongreye götürecek kararın alınması noktasında Başbakan’la Cumhurbaşkanı arasında nelerin konuşulduğu bizlerce malum değil. Bizlerin bilmesine gerek de yok zaten. Hal böyle olunca bizi netice ilgilendiriyor. Başbakan, Türk siyasetinde görülmemiş bir karakter ortaya koymuştur. Siyasette babanın oğlunu tanımadığı bir zamanda gösterilen fedakarlık ve özveri, her türlü övgüyü hak ediyor. Derdinin sadece Türk Milleti ve onun bekası olduğunu bu kadar güzel anlatabilmek kolay değil. Her insan gibi Sayın Başbakanın da nefsi vardır. “Ben” yerine “Biz” diyebilen gerçek bir devlet adamı olduğunu dosta da düşmana da en güzel şekilde anlatmıştır.
AKP’nin Olağanüstü Kongre kararı ve Başbakan’ın aday olmayacağını açıklaması bazı çevreleri gereğinden fazla sevince gark etmiştir. Korkarım hevesleri kursaklarında kalacaktır. Dereyi görmeden paçaları sıvadıklarından hayal kırıklığı yaşayacaklarını söylemek için müneccim olmaya gerek yoktur. İşte devlet adamlığı böyle bir şey.
Bu davaya gönül verenlerin olaylara duygusal yaklaşmaları zaman içinde yerini mantıksal yaklaşıma bırakacaktır. Sıcağı sıcağına yapılan değerlendirmeler fitne kazanına odun atmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Konya’nın evladı Sayın Davutoğlu gelişen olaylar karşısında nasıl efendi, munis ve devletten yana tavır koyduysa, Konyalıların ve Davutoğlu sevenlerinin de aynı hassasiyeti göstermesi gerekmektedir. Yani kraldan çok kralcı olmaya gerek yoktur. Kişiler fani olduğu için, baki olandan yana tavır koymak gerektiğine inanıyorum.
Bazı kesimler de fitneyi harlamak için elinden geleni yapmaktadır. AKP ile hiç alakası olmayanlar bile olaya müdahil olarak kavga ortamı yaratmaya çalışmaktadırlar. Kol kırılır yen içinde kalır. Herkes ağzından çıkacak söze dikkat etmelidir. Kutlu davanın akamete uğramaması için öncelikle benliklerin feda edilmesi gerekmektedir. Olayın hemen ardından MHP’liler de, CHP’liler de sıkı bir Davutoğlu hayranı oldular. Neden acaba?
Unutmayalım ki, öfkeyle kalkan zararla oturur.