Geçmiş senelerde terzi dükkanımda yaşanan hatırayı naklediyorum.
Zafer Meydanında Abdulmümin Camii cemaatinden Hasan Hüseyin Uğurlu (Allah’ın rahmeti bol olsun) abimiz; uzun pardösüsü, uzun asası, uzun sakalı olan takva sahibi bir insandı. Devamlı terzi dükkanıma gelir, oturur çay içerdi. Aynı zaman da İhsan Atasagun namıdiğer Teccal İhsan abim (Allah sağlık sıhhat versin) fakir fukara babası iyiliksever Konyaspor'a hizmet etmiş sevilen ve sayılan bir şahsiyetti. Dükkana gelir sohbet ederdik, aynı zamanda Konya Emniyet Müdür Muavini Süleyman bey de dükkana uğrar çay içerdi. Rahmetli İkinci Ağır Ceza Reisi Erduran Tezan dostum da devamlı gelir hoş sohbet ederdik. Bir gün bu ismini naklettiğim bütün dostlarım tesadüf hepsi o gün benim dükkanda karşılaştılar. Sohbet öyle koyulaştı. Çaylar doluyor, boşalıyor herkes kendi fikrini söylüyordu. Çok güzel bir sohbetti. Siyasetten, spordan, dinden, her konudan konuşuyordu ama kişiliklerde çok farklıydı, fikirler de. Osmaniye’den Konya'ya yeni gelen Ağır Ceza reisi Hüseyin Ulaş muhterem abimiz dükkana geldi. Hoş sohbetten sonra tanıştırdım. Eğildi kulağıma “Senin burası ne?” dedi. Ben de burası dergah, bu dergah herkesi kabul eder” dedim hepimiz güldük,
Çay kahve muhabbeti devam etti. Ölenlere rahmet kalanlara sağlık ve sıhhat versin.
***
Bir gün dükkanda oturuyorum. Bir telefon geldi. İsmini hatırlayamadığım kişi, “Ben Mali Şube Müdürü… Hasan bey Emniyet’e mali şubeye kadar gelir misiniz” dedi.
Ben de çok önemsemedim, birileri benle dalga geçiyor zannederek ”tamam” dedim, telefonu kapattım. Biraz zaman geçince içime bir kurt düştü, “acaba neden arandım Emniyet’ten” diye. Emniyet Müdür Muavini Ahmet Uzunoğlu arkadaşımdı. Müdürüme telefon açtım, “Biri beni aradı mali şubeye kadar gelin dedi, dalga mı geçiyorlar gerçek mi?” diye sordum. “Bir dakika bekle” dedi. Telefonda bekliyordum, “Bana emniyete gel” dedi. Mali şubeye gittim beni bir odaya aldılar, “Savcının verdiği evrakları niye getirmedin” diye beni sorguya çektiler. Ben yanlışlık olduğunu anladım. “Siz kimi arıyorsunuz bir yanlışlık var” dedim. “Hasan Büyükkeleş sen değil misin?“ dediler. “Evet benim ama Konya’da sarraf Hasan Büyükkeleş, yumurtacı Hasan Büyükkeleş, çiftçi Hasan Büyükkeleş hangisini ararsınız, benim alakam yok” dedim. Özür dilediler.
***
Kabe’de Cuma namazını kıldık. Müthiş kalabalıktı ve bunaltıcı bir sıcak vardı. Hilton Oteli’nin altında hurma satan mağazaya girdik, iki aile beraberdik. Doğanbeyli Mustafa Yavuz abim mağazadan hurma aldı. Mağaza sahipleri bize yer verdi önümüze sehpa koydular. Yediğimiz hurmadan gelene geçene ikram ettik. Bu meyanda pırıl pırıl iki genç karı-koca mağazaya girdiler, onlara da hurma ikram ettik. “Nerelisiniz?” diye sordum. Onlar da “Konyalıyız” dediler. “Ne iş yapıyorsunuz?” dedim.
“Sarraf Hasan Büyükkeleş’in oğluyum” dedi. O zaman ben de terzi Hasan Büyükkeleş olduğumu söyledim. Eşi de “Senin telefonların devamlı bize gelir” dedi, memnun olduk, tanıştık, Konya'da görüşmek üzere dedik ayrıldık.
Bazı şeyler biter ama hatıralar sonsuza dek kalır.
Eski anılarımız yeni umutlarımız olmalıdır.