Ders: Disney Konu: Ünlü sıvışması

Sadık Büyüksakarya

Dizi ve film kültürü noktasında pek iyi olduğum söylenemez. Bundan mütevellit dizi ve filmlere yönelik dijital platformların haftalık, aylık ve yıllık programlarına hakim değilim. Hangi konuyu ele alırlar, nasıl bir yapıt ortaya koyarlar hiç bilmem. Sevdiğim birkaç ünlü ismin rol aldığı projeler arzı endam ediyorsa istisnai olarak değerlendirebilirim. Harici olarak işim olmaz.

İlgimi çekmediği mevzuu bir yana aile kurumunun altına dinamit döşeyen, cinsiyetsiz bir toplumun temellerini atmaya çalışan ayak takımı tayfanın iş ve oluşlarına ayrıca tepkiliyim.

Beşerî varoluşu yok sayarak, insanlığa münhasır milli ve manevi hâlleri görmezden gelerek atılan adımlar son raddede haddini aşmaya başladı.

Sanat adı altında yapmadıkları kepazelikler, içinde bulunmadıkları rezillikler kalmadı. Gazeteci-yazar Mehmet Akif Ersoy’un sosyal medyada belli ettiği üzere ‘Bu ülkede her şey oluyorsunuz ama asla rezil olmuyorsunuz.’ ifadesine cuk oturuyorlar.

Son olarak Disney’in projesi olan ve Cumhuriyet’imizin banisi Atatürk’ü konu alan dizi, yine aynı Disney tarafından kaldırıldı.

Buna karşılık bizim ülkenin sanat aşığı sanatçılarından tık yok. Adeta küçük dillerini yuttular.

‘Ben Ata kızıyım’ diyen Küçük Ağa’nın annesi bir anda kül kedisine dönüştü ve masumiyet müzesine kapağı attı.

Recep İvedik tiplemesiyle ip cambazlığı yapan şahıs üç maymuna soyundu.

Kaz dağlarının şovcu mankeni yılmayan Cem Bey, AROG diyarına inzivaya çekildi.

Aşk-ı Memnu’ nun Nihal’i Hazal Hanım ise pek sus pus.

Dizi de metres rolüne bürünüp, ahlak ve namus bekçiliğini dilinden düşürmeyen çürük elmanın sarışınından da hiç ses yok.

Ve daha niceleri suskun.

Bu ülkenin iktidarı bu ülkeye en kıymetli projeyi de sunsa asla alkışlamayacağız diyen bir muhalefet parti yetkilisi edasıyla iktidarı eleştirmeye en önde koşan hanımefendiler, beyefendiler mevzu bahis ballı kapının dolar / euro bazlı anahtarı olunca ‘Susma hakkımı kullanıyorum!’ dediler.

Hiç şaşırmadım.

Nietzsche’nin ‘Kim ahlak ve namus şövalyeliği yapıyorsa bilin ki en namussuzu o’dur.’ sözü aklıma geldi. Ve bu sözü konu bağlamında dönüştürdüğüm vakit şöyle bir cümle ortaya çıktı:

‘Kim sanat ve sanatçı şövalyeliği yapıyorsa bilin ki sanat ve sanatçı adına en ucube o’dur.’

Sanatı icra eden sanatçı olarak toplumu manen doyuracak en ufak bir icraatın yok ama işin şovunu yapmaya gelince mangalda kül bırakmıyorsun.

Nesillere aktarabileceğin, onları hoş edebileceğin sanat havzan yok ama iş okyanus misali hoyratlığa gelince taşkınlık yapıyor afete neden oluyorsun.

Mesleğimin büyüklerine karşı yüzüm kızarmasın, mahcup olmayayım gibi elegant düşünceye haiz değilsin ama mikserlik de dünya markalığına oynuyorsun.

Çocuklarına anne / baba olarak rol model olmaya çalışıp ebeveynliğin üzerine titriyorsun ama iş ötekinin çocuğuna gelince modanın malzemesi yapıp geleceğini heba ediyor, arsız ve ruhsuz bir geleceğe sebep oluyorsun.

Bunları direkt olarak ifade ettiğiniz vakit doğruyu söyleyip hakikati dillendiren insandan başka her şey oluyorsunuz.

Cahil, gerici, geri kafalı vs.

Bir başka deyişle zaman içinde sipersiz yaşıyoruz diyebilirim.

Varlığın dilsiz, zihnin geveze olduğu bu çağda bizim payımıza da böyle bir cenah düştü.

Ama olsun,

Kısırlığın ve çaresizliğin elinden kurtulmak için, aklın eşiğinde serpilmek gerek düşüncesinin iplerine sıkı sıkıya tutunduğumuz zaman iyiye doğru uzanan ihtimaller filizlenecek.

Hem kesin olanda noksanlık ve eksiklik baş gösterir derler.

İhtimal dairesinde ve eksiklikte her zaman bütünlüğe dair çaba arayışı ve kıymet bekçisi vardır.

Değişmeden dönüşmeyi başarabilirsek bunun meyvesini yiyebiliriz zannımca.

Dikey acılar ve yatay mutluluklara selam ederek bitirelim yazımızı.

Selâmetle…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.