“Dertli Ne Ağlayıp Gezersin Burda!”

Erol Sunat

Dertlilerin yüreğine sular serpen, teselli eden, ümit aşılayan, ümitlerini yitirmemesine neden olan söz ve dörtlüklerin en güzellerinden biri Yunus Emre’ye ait.

Sözleri Yunus Emre’ye, bestesi Erol Sayan’a ait olan, Gülizar Makamındaki türkünün, sözleri şöyle; “Dertli ne ağlayıp gezersin burda / Ağlatırsa Mevlâm yine güldürür / Nice dertli kondu göçtü buradan / Ağlatırsa Mevlâm yine güldürür.”

Bizler derdi derde ekleyip, beklemeye devam edenlerdeniz!

Derdim var dağlar gibi demişiz, senin derdin dert midir, benim derdim yanımda diye dertlerimizi öncelik kazandırmaya çalışmışız. Her dağın dumanı ayrıdır demekten imtina etmişiz!

Dert bir değil elvan elvan deyip türkülere konu eylemişiz. Derdi veren Allah dermanını da verir demişiz.

Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır diyen de bizim insanımız! Of çekmekle dağlar yıkılır mı deyip geçmeyin! Yıkılır mı yıkılır!

Dağlar yıkılmasa da, dağ gibi olanlarımız yıkılıp kalıyor en olmadık yerlerde, kıyılarda, köşelerde…

Of çekmekten bir oh diyemedim diyenleri bilirsiniz! Dert sadece maddi değil elbet!

Maddi-manevi dertleri en fazla yüklendiğimiz ve bu dertlerin altından kalkamadığımız, pes ettiğimiz, yıkıldığımız, dertlerin altında ezildiğimiz bir dönemden geçiyoruz.

Atalar derdini anlatmayan derman bulamaz deseler de…

Derdimizi dinleyecek kapıların ardına açık olması gerekirken, neredeyse aralık bile değil!

Kapılar kapalı…Sorular cevapsız! Sükut ikrardan gelir derler ya…Bu manzara karşısında, ne anlamamız, ne düşünmemiz, ne dememiz lazım?

 

*****

Dönüp durduğumuz girdaplarda bizi kurtarmak için atılan ne cankurtaran simidi var, ne de sağlam bir halat!

Uçurum kenarında ayağımız takılmış, yada, birileri arkamızdan itmiş, aşağıya düşerken gözümüz yakalayabileceğimiz bir dalda…

Dibe vurmuşuz, yapışıp kalmışız, kulağımız; Hey diptekiler! Bakın bana, yakalayın elimi diyecek bir ses bekliyor!

Bazılarımızın üzerinden silindir geçmiş gibi…

Bazılarımıza felek öyle bir sille vurmuş ki, yerimizden kalkmaya dermanımız yok!

Güvendiği dağlara kaç kere kar yağdığını kimse hatırlamıyor!

Dert dediğiniz, dertlerin ortaya çıkardığı, yığdığı acılar, elemler, kederler ve üzüntüler!

Günümüzün acıları, derde kedere boğanları, yaşadım mı, öldüm mü anlayamadım cinsinden…

Bunların başında dost kazıkları geliyor…Hiç ummazdım, hiç beklemezdim dediklerimizden aldığımız darbelerden oluşan dertler az mı?

Dostum dediklerimiz, arkadaşım dediklerimiz, kendimden şüphe ederim ondan etmem dediklerimiz tarafından kandırılanlar, aldatılanlar, dolandırılanlar, ortada bırakılanlar, arayıp sorulmayanlar, borç-harç takılanlar aramadığınız kadar!

Dert denen kavram anlamına eklediği yeni eklerle kocaman bir dert yumağına dönüşmüş durumda…

Bu yumak, öylesine dolaşmış, öylesine bir kördüğüm olmuş ki, ne çözen var, ne açan, ne de bu işe bir cesaret edebilen.

Sıkıntılara çare bulunmazsa, ne ayakta bir sektör kalacak, ne asgari ücretli, nede emekli…

 

*****

Eskiden insanlar güzel dostlar, güzel arkadaşlar biriktirirdi.

Birbirinden değerli hatıralar biriktirirdi…

Varacağı hedeflerle örülü hayaller biriktirirdi..

İmkanı olanlar, bir kenara birkaç kuruş biriktirirdi…

Ne kadar güzel birikimlerimiz varsa, hepsi yalan oldu…

Şimdi istemeye istemeye dert biriktirmeye başladık.

Çözmeye ne gücümüz var, ne imkanımız, nede çözme yolunda bir ümidimiz!

Çiftçi mazottan, gübreden, aldığı ürünün para etmemesinden dolayı derdine dert ekledi…

Köylü, ne ektiğinden, ne biçtiğinden memnun. Elim hamur, karnım aç denebilecek bir halde…

Emekli, kiradan, doğalgaz gibi, elektrik gibi, su gibi yüksek faturalardan başını alacak gibi değil…

Esnaf, dükkanı kapalı, kira çalışıyor, vergi çalışıyor, kaybetmek istemediği çalışanlarının ücretleri çalışıyor toplumun esnaf direği kırıldı, tavanı, çatısı, başına göçtü!

Neredeyse ülkenin yarısının asgari ücretli olduğu ülkemizde, bu kesimin maaşlarına gelen zam ikinci ayı göremedi. Üçüncü aya varmadan el elde , baş başta kaldılar.

 

*****

Bir zamanlar orta direk vardı. Orta direği kırdık, kırdığımız direkleri cayır cayır yaktık! Toplumun direkleri sayılabilecek bir çok sektör ise Mart ayını bekliyor.

Mart ayını göremeyenler, Ocak ayı içinde benden buraya kadar dedi. Dükkanını bir daha açılmamak üzere kapattı.

Can suyu derler ya hani…

Öyle bir can suya ihtiyaç vardı, o su ötelene, ötelene Mart ayına kaldı.

Mart ayı, öteden beri adı üzerinde dert ayı denen bir ay…

Son bir yıldır, hatta ondan öncesine dayalı dert ayları geçirip, her aya daha da dertli ve çözümsüz giren insanımız, Korona’nın merhaba dediği 2020 yılı Mart, ayından, 2021 yılının Mart ayına erişmek üzere…Ancak, 2021 Mart ayına virüsün mutasyonlusuyla girdiğimiz bir başka gerçek.

Dert ayına, dertlerle girmek gibi bir durum söz konusu…

Aşı yetecek mi yetmeyecek mi, arkası gelecek mi gelmeyecek mi başlı başına bir dert!

Normalleşme süreci dertlerimizi hangi oranda çözecek, yaza kadar kendimizi toparlamamız mümkün mü, soruları bir başka dert!

Bir türlü düşmeyen fiyatlar, yerinde sayan, cebimizde akşamdan sabaha eriyen maaş ve ücretlerle, önümüzdeki ayları geçirebilecek miyiz?

Bu konuda bambaşka bir dert!

İşsizler iş bulabilecekler mi? İstihdam sahaları açılabilecek mi? Siyasilerin anlattığı gibi, ufukta bir seçim mi var?

 

*****

Bildiğiniz gibi herkesin derdi ayrı…Milletin derdi geçim…Siyasilerin derdi seçim…

Sizce hangi dert daha öncelikli ve önemli… Seçim mi, geçim mi?

Bu soruların cevapları hem var, hem yok! Amma velakin laf olmadığı kadar çok!

Açım diyenleri,  evime ekmek götüremiyorum diyenleri, borcumun harcımız altında eziliyorum, yok mu beni kurtaracak diyenleri, fakir-fukarayı, garip-gurabayı görecek olan, duyacak olan, imdadına koşacak olan yok mu?

Derdimiz, siyasilerin kavgalarından, sataşmalarından, Mecliste yaptıkları atışmalarından çok daha önemli.

Çarklar dönmeden, sektörler hareketlenmeden, ortalık canlanmadan, insanların yüzü gülmeden, güldürülmeden dertlerin biteceği yok.

Her şey ortada…Abartan yok, atan-tutan yok, yalan yok, riya yok, göz boyayan yok, hakikat gün gibi meydanda!

İnanın dertliyi görmek ve duymak isteyen yok, dinleyen yok!

Dertli, yanımızda yöremizde ağlayıp durma! Çevremizde dolaşıp canımızı sıkma! Gözümüze gözükme! Git nerede ağlayacaksan orada ağla, der gibi bir yaklaşım söz konusu! Yada artık insanımıza öyle gelmeye başladı!

Ağlatırsa Mevlâm yine güldürür dememiz, Mevlâmıza iltica etmemiz ondan!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.