‘Devlet başa, kuzgun leşe’ demiş atalarımız. Devletin olmadığı yerde, gerçekten kuzgunlar, meydana çıkar, gücü olan, güçsüzü ezmeye başlar. Geçen hafta, Başbakan Ahmet Davutoğlu Tunceli’ye giderek 1938’de idam edilen Seyit Rıza ve yandaşlarından özür diledi. Başbakan, kendisini eleştiren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye, ‘Gel hain dediğin Seyit Rıza’nın torunlarının yüzüne söyle de görelim’ dedi.
Bahçeli resti gördü, Tunceli’ye gitti, ‘Seyit Rıza hain’ dedi, Cemevi’ne gidecekti, ama Cemevi’ni açmadılar, esnafı ziyaret edecekti, esnaflarda kepenk kapattı, o da cuma namazını camide kılarak döndü. Burada birinci yanlış, Başbakan’ın özür dilemesidir. İkinci yanlışı ise Tunceliler yapmıştır, incinsen de incitme diyen alevi inancına, tam ters şekilde çok kötü misafirperverlik yaptılar.
Seyit Rıza kimdir dersek sanılanın aksine Seyit Rıza Kürt değil, Horasan bölgesinden gelen Türk aşiretinin reisidir. Yeni kurulan Türk devletinin otoritesini tanımak istemedi. Yol, okul ve askerlik şubelerinin kurulmasına karşı çıktı. 33 askeri de şehit edince, devlet operasyon yaptı. Bu esnada ölenler oldu ve Seyit Rıza idam edildi.
Bölgede daha önce, Şeyh Said Kürt isyanı çıkartıp, devlet bu isyanla uğraşırken, Kerkük ve Musul’u İngilizlere kaybedince, devlet kendisini korumak için asayişsizliğe göz yummadı ve otoriteyi tesis etti. Bunda şaşılacak bir durum yok. O zaman delibaş isyanını çıkaran ve idam edilen, delibaş ailesinden de mi özür dilenecek, Yozgat’ta ayaklanıp idam edilen Çapanoğlu’ndan da mı özür dilenecek?
Bu işin sonu Ermenilerden özür dilemeye, bir adım öteside PKK'dan da özür dilenmesine kadar gider… Tarihi olaylar bu günün şartlarında değerlendirilmez! O zamanın şartlarında, böyle bir olaya zorlayan nedenleri iyi göremezsek, özrün arkasından milyarlarca dolarlık tazminatlar gelir. Bu tazminatları özür dileyenler kendi ceplerinden ödeyecekse sorun yok. Ama koca bir Türk milletini kurduğu devleti katil gibi göstermek, inanılmaz sonuçlara götürebilir.
Devlet yanlış yaptığı zaman elbette özür dilemelidir. Ama bu tarihe mal olmuş, haksızlığa uğradığı asla kesin olmayan, eline silahı alan eşkıyabaşlarına dayanırsa, yarın Apo isimli kanlı katilden de, devlet adına birisi özür diler, bölgede şehit olanların kemiklerini sızlatır.
Aslında devlet tarafından haksızlığa uğrayan eli kanlı eşkıyalardan önce, küçük ama vatandaşı perişan eden, adalet sisteminin yanlış kararları ile perişan ailelerden, vergi dairelerinin yanlış kararlarından, hakkını alamayan vatandaşın sessizce çekilip gittiği yerlerde bulunup özür dilenmelidir. Bugün belediye dahil devlet kurumlarında öyle keyfiyetçilik var ki hakkımızı koruyamıyoruz. Hele adliyeler öylesine yanlış kararlar veriyorlar ki, telafisi bile olmuyor.
Atatürk ve silah arkadaşları zamanında zannedildiği gibi büyük bir katliam, kıyım yapmamıştır. Geçen gün Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ‘Çerkez Ethem’den de özür dilensin’ demiştir. Yani milli mücadelenin var olmak veya yok olmak savaşı verdiği zamanda, yanındakilerle birlikte Yunan ordusuna sığınan Çerkez Ethem, partipelvan gibi kişilerden devlet özür dileyecekmiş, vay be vay!
Gerçekten vay, devletin en önemli yerlerine gelip, devleti suçlu görmek, bunları da göreceğiz demek ki. İşin garibi devleti savunan kişilerinde maalesef devletin kurumlarından haksızlığa uğramalarına rağmen, kutsal görüp devleti savunmamızdır.
Bu kadar uzman, bu kadar dehanın olduğu söylenen dönemde, Türk devletini savunacak kimse kalmıyor. Herkes maaşını alıp işlerini görmeye devam ediyor. Bu arada ülkemize gelen sığınmacı sayısı 4 milyonu geçti. Bunlarda ağırlanmaya devam ediyor. Gerçekten vay be demekten başka bir şey elimizden gelmiyor…