DEVLET GELENEĞİ. . .

Abdullah Yıldırım


Paralı askerlik beklentilerin üstünde, yaş sınırı düşürülerek, ödenecek parada cüzi miktar olunca, büyük bir sevinç oluştu. Artık askere gidilmeyecekti. Sınırlarda bile asker kalmayacağını gören Genelkurmay Başkanlığı, biraz sessizce bu durum silahlı kuvvetlerde sıkıntı yaratacak diye fısıldayınca, Başbakan Ahmet Davutoğlu, Genelkurmay’a kızdı. “Böyle durum geleneğimizde yok, bir şey varsa bana söyle” dedi. 
Peki gerçekten Türk devlet geleneğinde böyle bir serzeniş olamaz mı? Önce baştan belirtelim ki, Türk devletinin kuruluşu öyle halk hareketi ile değil, bir avuç askerlerin kahramanlığı ve yönlendirilmesi ile kuruldu. Yani Fransa’daki gibi halk hareketi sonucu devlet ortaya çıkmadı veya İngiltere’deki Oliver Commer olayı sonucu Parlamento oluşmadı. Devleti kuranlar, sistemi oluşturanlar, hatta meclisi açanlar son Türk devleti dediğimiz bugünkü devlette askerlerdir. 
Yani Türk askerlerinin tapu genel müdürü ile karıştırılmaması lazım… Son dönemin en büyük isyanlarından biri olan Kürt isyanını, elinde güçlü bir ordu olmasa bastırmak mümkün değildi. 
Anadolu’da Baba Zennun ile başlayıp, Kalender Çelebi, Bozuklu Celal ve Şeyh Bedrettin'e kadar yüzlerce isyanı gördük ama son dönemdeki isyanın bastırılması ve devletin isyancılarla aynı masaya oturmasını Türk tarihi hiç görmedi. Tarihte isyan edenler ki Torlak Kemal’in güçleri bir ara Osmanlı Devleti’nin ordu sayısını geçmişti, o bile devletten af diledi. Bağışlanan bağışlandı, bağışlanmayanların kafalarını keserek balmumunda bekletip, ibreti alem için teşhir edilirdi.
Yani bizim devlet geleneğimiz diye bir şey son dönemde artık kalmadı. Her şeyi biz biliriz demek olacak iş değildir. Eğer bizim devlet geleneğimiz tam uygulansa, bugün devleti her gün tehdit eden eşkiyabaşının, muteberli bir insan değil, çoktan mezar yeri belli olmayan bir kişiye dönüşmüştü.
Bir ordu düşünün iç tehditten başını alamıyor… Aldığı uçakları bile kullanamaz hale geliyor. Yine de kendisi hakkındaki bir konuda bile fikir yürütemeyecek hale gelmemesi lazım. 
Bulunduğumuz bölgede bir anda, her taraftan güller açmasını beklemek hiç devleti tanımamak demektir. Yani tüm sorunları nasıl çözeceksiniz? Her gün birinden özür dilense de olmaz… Özür dilediklerinizin içindeki kini de hesap etmeniz lazım. Bazı sorunlar var ki, çözülmesi demek Türk devletinin beka sorunu var demektir. Ortadoğu’nun büyüsüne kapılmak güzel de, oraya girip bir daha çıkamamak var. Her konuda bir Arap gibi düşünmemek lazım! Eğer rahatsız olunmuyorsa birazda Türk gibi düşünüp her konuya teşne olmamak lazım.
Kaddafi yıkıldı, ne oldu? Orada devlet bile kalmadı… Esas yıkılınca yerine geleceği hazırlamadan, oradaki Türkmenleri güvenceye almadan, yakıp yıkmamak lazım. Bir Kobani diye tutturdular. Eğer olaylar durmasa idi, -nasıl durduğu ayrı bir soru işareti- Türkiye Suriye’den beter olacaktı. 
Türkler tarihte şimdikilerin sandığı kadar pasif falan değillerdi. Ama olaya geniş baktılar. Türkleri ilgilendiren konularda gerekli adımları attılar. Yani “Biz geldik pısırık politikaya son verdik” son derece yanlıştır.
Ayrıca Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa, zamanında Adana’ya getirilen, Arap Çingenesi olarak tarihte bilinen grup, Adana’nın bugün yaşanılmaz bir yer haline gelmesine sebep oldu. Onların sayısı 5 bin civarında idi… Siz bu gün ülkeye 4 milyon, Arap, Kürt, Çingene getirdiniz. Peki bunlar 5 yıl sonra kaç kişi olacak ve ne gibi olaylara sebep olacak bunları öngörüyor muyuz? 
Bunların hiç birini öngörmüyorsak, o zaman bizim Türk devlet geleneği nerde kaldı?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.