Son dönemde vatandaşın en çok dert yandığı konular sıralamasında ilk 3 içerisinde emlak piyasasındaki afaki yükseliş ve bunun ev kiralarına yansıması geliyor.
Çıkmaza giren vatandaş, mülkün gerçek sahibinin yalnız Allah olduğu şu fani dünyada, her ay kira öderken ‘Acaba ev sahibim çık evimden mi diyecek, kirana zam yaptım’ mı diyecek kaygısıyla hareket etmekten bıkmış vaziyette.
Bir genelleme yapacak olursak şu an satılık evlerin sayısı ne kadar fazla ise ev alım satımının da piyasası bir hayli hızlı. Bakmayın ev yok, evi alan yok, satan yok denildiğine…
Aynı evin günler içerisinde 3 kez el değiştirdiğini işitti bu garibin kulakları… Satan sattı, alan kârını koyup başkasına sattı. O da kendi kârını koyup bir başkasına sattı.
Kulağımın duyması yetmedi, 12-13 yıldır kiracısı olarak oturduğu evin 3 defa alınıp satılması neticesinde evden çıkmak zorunda kalan ancak bütçesine uygun, içinde insanın yaşayabileceği bir daireyi bulamayan ve şimdilerde yoğun tempo arayışta olan bir yakınım bizatihi yaşadı bu durumu…
Ve şimdi kendisine ihtar çekilen ve bir süre sonra evden çıkmak zorunda kalacak olan bu yakınımın kiracısı bulunduğu ev 4. kez el değiştirmek üzere sahibinden satılık…
Emlak piyasasının bu denli baş döndüren bir hızla freni patlamış kamyon gibi yokuş aşağı ve kontrolsüz bir şekilde aktığı bu dönemde her bir alım ve satımın, her bir ticaretin devlete vergi olarak yansıması da doğal olarak beklenen bir durumdur.
Şimdi sizi müsaadenizle başlığa konu olan asıl mevzuya götüreyim…
Bir gayrimenkulün güncel piyasadaki alım satım bedeline rayiç bedel deniyor. Rayiç bedel, gayrimenkulün konumuna ve durumuna göre değişkenlik gösterebiliyor. Neticede o gayrimenkulün asgari ederi olarak yorumlanıyor.
Ev, arsa, ofis, dükkan, tarla, bağ, bahçe fark etmiyor… Herhangi bir gayrimenkulün reeldeki fiyatı ile tapu dairelerindeki fiyatları birbirini tutmuyor.
Arada büyük uçurumlar var…
3 milyon TL değerinde olan ve bu değer üzerinden satılan, hayırlaşılan, el sıkılan bir daire, devir işlemlerini yapmak üzere tapuya gidinceye kadar en az üçte bir ölçeğinde değer kaybediyor! Rayiç bedeline gelmese de o bedele yaklaştırılıyor.
Yani gerçekte 3 milyon lira üzerinden satışı gerçekleştirilen bir mülk, tapu dairelerinde 1 milyon lira bedel üzerinden işlem yapılarak devrediliyor.
Bu alım satım işinden devletin payına da bir şeyler düşüyor. Ama düşmesi gerektiği kadar mı, orasını varın siz düşünün.
Biraz bu konu üzerine araştırdığımız zaman, tapu işlemlerinde döner sermaye bedeli, kıymetli evrak bedeli, ilave hizmet bedeli, döner sermaye gibi başlıklar altında devletin kasasına makbuzu karşılığında bir bedel düşüyor. Bunu mülkü alan taraf ödüyor.
Bir de tapu harcı var. Satışı gerçekleştirilen konutun toplam değerinin yüzde 4’ü kadar bir ücret. 100 bin lirada 4 bin liraya tekabül ediyor. Bu rakam da alıcı ve satıcıya pay ediliyor. Yüzde 2’sini alıcı, yüzde 2'sini satıcı tapu harcı olarak devlete ödüyor. Tabi bu tarafların anlaşmasına göre tamamını alıcı yahut tamamını satıcı ödeyecek şeklinde de belirlenebiliyor.
3 milyon liranın yüzde 4’ü 120 bin lira ederken, 1 milyon liranın yüzde 4’ü 40 bin lira ediyor. Konutu alan ve satan da devlete 120 bin lira ödemek yerine, aralarında anlaşıp konutun değerini olduğundan daha düşük gösteriyor ve dolayısı ile devletten vergi kaçırmış oluyor.
Her gün yüzlerce işlem bu şekilde gerçekleştiriliyor. Türkiye geneline endekslediğimiz zaman ise benim gibi sayısal özürlü olanların içinden çıkamayacağı rakamlar ortaya çıkıveriyor.
Aslında bu durumdan alan da memnun satan da… Ama devlet memnun mu? Orasını bilemiyoruz. Sosyal devlet ilkesi ile hareket edip, içinde bulunulan zor zamanlarda vatandaşın önünü açmaya çalışan, ticareti hızlandırmak için bazı konularda kolaylıklar sağlayan, esnafa, memura, emekliye, emekli olmayı bekleyenlere, öğrencilere ve kısacası her yaştan her alandan her bir vatandaşına kolaylık sağlamak için gayret eden devlet, bence bu kayıptan hiç de memnun değildir.
Denetim konusunda açığımız mı var yoksa rayiç bedelleri mi güncellemek gerekiyor sorusunu da şuraya bırakarak yazımı noktalıyorum.