Amerikan’ın arşını kaç para…
Halep ordaysa arşın burada…
Dirhemle girer, batmanla çıkmaz…
İki dirhem bir çekirdek…
Portakalın üçü dördü beş kuruşa basma giyer endazesi bin kuruşa…
Havayı, urup, şinik, adımlayıverin canım neymiş bana.
Evin üzerine atılacak ağaç 11 ayak olmalı dört karış bir sele bir metire ider…
Bazı kıymetli şeyler birbirinden takas yolu ile alınacaksa kıymetli şeyin karşılığı ya okkası okkasına iki üç dört okkaya kadar çıkardı. Bir satılık meta bir okkaya, beş okka olarak değişilirdi. Örneğin ödünç ekmek daima okkası okkasına mutlaka tartı ile alınıp verilirdi köydeki komşular arasında…
Yukarıda saydığım ölçüler ve deyimler Selçuklu ve Osmanlı’dan bizlere kadar intikal etmiş birer miras… İyi ki zamanımıza kadar bu anane ve geleneğimizi, kültür mirasımızı devam ettirmişiz. Ama üzülerek görüyoruz ki bu deyimlerin birçoğu kaybolmak üzere... Yeni yetişen kuşağımıza bu deyimlerden bir şey hatırlattın mı yüzüne şaşkınlıkla bakıyor ya da umursamıyor çünkü anlamıyor. Oysa öyle güzel bir anlatımı öyle manalı söylenişi var ki bunların, gelin şimdi bu deyimlerden atalarımızın barana sohbetlerinden bize intikal edenleri yazalım, hatırlayalım.
Arşın Osmanlı döneminde kullanılmış bir uzunluk ölçüsüdür. Her ne kadar bilimsel olarak şu şekilde bir ölçü ise de halk dilinde arşın 65 cm, endaze 62 cm diye bilirdik. Bu ölçü birimleri 1931 yılına kadar devam etmiş…
Bir mimar arşını 75.8 santimetreye bedeldir. Bir çarşı arşını ise 68 santimetredir.
Bu kadar açıklamayı yaptıktan sonra bu ölçü birimlerinin halk dilinde nasıl anlamlı kullanıldığı konusunu anlatalım. Örneğin adamın biri bir atlama yarışında övünecekmiş yanındakilere. “Ben Halep’te bir sıçramada tam 60 arşın atladım” deyince bunun yalan olduğunu anlayan yanındaki bilge birisi “Yahu Halep ordaysa arşın burada, hadi şimdi de atla” deyip adamı madara edivermiş.
Dedem anlatırdı. Bir gün köyden Konya’ya gitmişler. Bir şeyler alıp satmak için Kapu Camii’ne öğle namazı için toplanmışlar. Namaza biraz vakit varmış kavafiye (ayakkabıcı) esnafından bir tanıdığı ile sohbete başlamışlar. Esnaf İbram ağa “Hoşgeldin Mevlüt Efendi nasılsınız?” diye sormuş. “Hoş bulduk İbram ağa hamdolsun Rabbime, eyiyiz. Evde birçok ehtiyaç var ama sattıklarımız alacağımızı garşılamayor. Bir maliken (Amerikan kaputbezi) alacak oldum yanına varılacak gibi değil gardaşım, fiyatlar uçmuş. Çoluk çocuğa içdonu göynek dikilecek azık kesesi, yatak yorgan çarşafı hep ondan olur ağa, vazgeçilecek bir metah değil ki” deyince Mevlüt Efendi, İbram Ağa biraz şaşkınlıkla “Öyle mi şeherdeyiz amma fiyatlardan habarımız yok ya Mevlüt Efendi! Amerika’nın arşını kaç lira olmuş?” diye tekrar sormuş. “Heç sorma kırk guruşu geçmiş ağa” diye cevap verice Mevlüt Efendi, İbram Ağa’nın gözleri faltaşı olmuş “Nee, desene bu millete gayri dizden aşağı göynek giymek yok!”
Eskiden bu malikenden yapılan ve dizlerin altına kadar uzanan iç gömleği ve belden aşağıya ta ayak bileği topuklarını kapatacak bollukta dikilen geniş bir iç donu külot yapılırdı.
Bir de endaze unutuldu. O, şimdilere o türkülerde. Benim çocukluk yıllarımda köy kadınları düğünlerde tef çalıp bu türküyü söyler kaşıklarla oynarlardı.
“Portakalın üçü dördü beş kuruşa/basma giyer endazesi bin kuruşa/ilimonum portakalım burda galalım/bakkallara ısmarladık, gelir bakalım.”
Burada bir zengin kızın veya kadının giydiği pahalı esvaptan bahsedilir. Ölçülerde bilhassa Konya kırsalında öyle çok metre ve arşın kullanılmaz. Çok yerde tam kulaç, yarım kulaç bir karış, dört parmak, bir sele,(başparmak ile şahadet parmağı arası) on adım on bir ayak gibi ölçülerle hesap yapılırdı.
Tam kulaç iki kolun yanlara açılması ile oluşan ölçüdür. Yarım kulaç, bir kolun yana açılıp omuzdan itibaren baz alınan ölçü…
Elin baş parmağı ile serçe parmağının arasındaki mesafe bir karış elin şahadet parmağı ile baş parmağı arasında açılan mesafeye ise bir sele ölçü tam yapılamayınca da iki karış üç parmak bir sele beş parmak gibi ölçüler kullanılırdı…
Bunların yanında adım ve ayakla yapılan ölçüler de revaçta idi. Örneğin ev yaptıracak bir adam, temel atacağında ustaya danışır yapacağı evin veya binanın ebadını usta 12 adıma 10 adım yap yeter diye ölçüsünü bildirir.
Evin üzerine kullanılacak kiriş, direk ve ağaçlar için de ölçüler vardı. “Kiriş ne kadar uzun olursa o kadar iyi olur, fazlası kesilir yalnız üst örtü ağacı onbir ayaktan kısa olmamalı. Direkler ise en az on ayak olsun” denirdi. Bina yapacak adam ona göre hazırlanırdı.
Bir de ağırlık ölçüleri vardı… Dirhem, miskal, okka gibi… Bunlarında halk dilinde bazı deyimlere konu olduğu görülür. Misal bir hastalık gelmeden tedbir almak için, dost veya ana baba tembihi şu olurdu insana, “Amanın sıkı giyinin üzerinizi… Kış gününde genç iken pek belli etmese de sonu kötü olur vallahi… Dirhemle girer vücuda amma batmanla çıkmaz bu illet” derlerdi.
Bu deyimlerimiz hakkında yazılıp söylenecek o kadar çok şey var ama köşe kifayet etmiyor. Onun için “İki dirhem bir çekirdek”le yazımızı noktalayalım.
İyi ve şık giyinip çok güzelleşen kadın, kız ve delikanlı erkekler için çok kullanılırdı bu tabir .
“Oo ne olmuşsun sen yahu, iki dirhem bir çekirdeksin maşallah”. Bilhassa kıymetli mücevher satıcıları santim ve ince hesapların yapılmadığı yıllarda kendilerine göre bir ölçü bulmuşlar. Bir küpe veya alyans satacağı zaman iki dirhem koydu küpe biraz daha ağır ama bir dirhem daha yemiyor. Şu harnup var ya (keçiboynuzu) bunun çekirdeği yıllarca kurutulsa da asla fire vermez eksilmezmiş. Onun için bu çekirdek hassas ölçümlerde uzun yıllar kullanılmış. İki dirhemin yanına bir çekirdek iki çekirdek koyunca sattığı malı ona göre hesaplarmış. Bu kıymetli maden satışında çok kullanıldığı için yakışıklı ve güzel insanlara yakıştırılmış bir deyim haline gelivermiş. “İki dirhem bir çekirdek” olarak kalasınız