Bir yıl öncesine kadar evimde sınırsız İnternetim vardı. Bu alemde fazla hemhal olmayayım, cep telefonuma tanımlanan paketlerle yetineyim, üniversite sınavına girecek çocuğum da bu alemde fazla oyalanmasın diye ev İnternetini kapattırdım. 3 kişilik hanede toplamda 24 GB’lik bir İnternet bize yeter de artardı bile. 8-10 ay boyunca birbirimizle yardımlaşarak kendi kendimize yettik. Ama koronavirüs dolayısıyla evlere kapanıp uzaktan eğitim başta olmak üzere her şeyi dijital ortam vasıtasıyla halletmeye başlayınca bize yeten paketler yetmez oldu. Üzerine ek paketler aldık, yine olmadı. Derslerini dijital ortamda takip edemeyen çocuğumun morali bozulmakla kalmadı, suratı asıldı. Yüzüme manalı manalı bakar oldu. Nereden bilebilirdim ki ders çalışmasına engel olur diye kapattırdığım İnternetin, ders çalışmak için bir gün tek alternatif haline geleceğini.
Baktım olmayacak. Zaten Telekom durmadan sınırsız İnternet reklamı verip duruyor. İnternet bağlatmak için Telekom’a dijital ortamda başvuru yaptım. Sabahında müşteri hizmetleri aradı. Ev adresimi sorguladıklarında “Evimin alt yapısı İnternet bağlatılmasına uygun değil, Bulunduğunuz şehrin Telekom merkez binasına müracaat edin” yanıtını aldım. Merkezden de kah sinyal gelmiyor kah alt yapı müsait değil kah kutunuz dolu gibi cevaplar aldım. Ne yapalım, ne edelim diye kara kara düşünürken yan taraftaki komşumun evine, Telekom’dan iki genç İnternet çekmek için geldi. Balkondan durumumu anlattım. Gencin biri “Ağabey, sizin kutu arızalı ama bu binada birkaç tane boş kutu var, buradan kablo çekeriz. Senin müracaatını alalım” deyince şaka maka iki gün içerisinde evime İnternet bağlandı. Telekom’un ve İnternet bağlamak için verdiğim adrese gelen bazı çalışanların olmaz dediğini bir çalışanı halletti, sağ olsun. Akıl akıldan üstün dedikleri böyle bir şey olsa gerek. Fiber hızında değil, eski bakır kablolardan müteşekkilmiş İnternet hızım, ama olsun. En azından çocuğumun yüzü güldü. Bu arada ben de büyük bir yükten kurtulmuş oldum. “Babasın ama bir İnternet bile bağlatamadın” diyecekti belki de bir gün.
Telekom’un çalışanları, hummalı bir şekilde evime İnternet bağlarken sosyal mesafeye riayet ederek onlarla uzaktan uzağa biraz konuşma fırsatı buldum: Ağabey, herkes evine kapanınca cep telefonundaki İnternet paketleri kimseye yetmez oldu. Durmadan evlere İnternet bağlıyoruz. 200 kadar çalışanla iş yetiştiremiyoruz. Sizin kutu arızalı. Bu aşamada bu arızayı gidermek için kimse gelmez” dedi.
Demek ki evine sınırsız İnternet çektirmeye çalışan bir ben değilmişim. Herkes buna ihtiyaç duymuş. Koronavirüsün oluşturduğu bu olağanüstü “evde kal” ama “İnternetsiz kalma”ya dönüştü zorunlu olarak. Bu demektir ki salgın sonrası geçileceği düşünülen dijital çağa hepimiz isteyerek veya istemeyerek şimdiden hazır hale getiriliyoruz.
Gidişat dijital çağa geçeceğiz. Bu anlaşıldı ama Türkiye bu çağa ne kadar hazır? Bazı yerlere fiber altyapısı götürülmüş olsa da daha bu altyapıyı görmeyen meskun mahal az değil. Türkiye eski altyapısıyla işi şimdilik derme çatma kotarmaya çalışıyor. Şehrin merkezi sayılan bir yerde oturan biri olarak eskinin bakır kablosuyla, bir elemanın zekasının eseri olarak güç bela İnternet bağlatabildiğime göre varın siz kenar mahalleleri düşünün.
Türkiye, bir taraftan koronavirüs ile mücadele ederken diğer taraftan dijital çağa uyum sağlamak için İnternet alt yapısına da vakit geçirmeden bir el atmalı. Zira bu çağdan kaçış yok. Artık bu çağda “İstediğiniz, İnternet türüne binanız uygun değil” cevabı almak istemiyoruz.