Dikkat sanatçı çıkabilir!

Sadık Büyüksakarya

Bir kitabı satın alacağım vakit öncelikle sayfa sayısına bakarım. Sayfa sayısına baktıktan sonra kitabın tam ortasını bulup yani kitabı tam ikiye ayırıp sağ ve sol yaprakların ortasına denk düşen cümleleri önce okurum, özellik ve asillik barındırıyorsa sonra sahiplenirim. Akabinde de zevkle kasaya koşar, numune güzellik barındıran o kitabı satın almak üzere ödeme işlemini gerçekleştiririm.

Birkaç gün önce de bu ritüel itinayla uygulandı.

Kitabın sağ yaprağında; ‘Tamlık ve bütünlük dışarıdan değil, kendi içimizden gelir.’ Öbür tarafında yani sol yaprağında ise; ‘Ağızlarından cerahat akıtıyorlar.’ yazıyordu. Can alıcı olan bu iki cümle gözlerime kıymık batar gibi battı ve geri çekildi.

Tevafukun da böylesi!

Hemen ertesi gün Yasak olan Elmanın vitaminsiz kabuğu, köhne zihninden güç bela çıkardığı çelimsiz kelimeleri bir araya getirerek cümle kurmaya ve düşüncelerini(!) ifade etmeye çalıştı.

Bir insan düşünün ki başkasını ve ötekini yok sayarak, alaya alarak ve dahi ayaklar altına alarak var olmaya çalışıyor ve mevcudiyet kazanmanın gayretine girişiyor.

Mağduriyet yaşayan insanların düşünceleri, duygu durumları, yaşamış oldukları zorluklar, içinde bulundukları olumsuzluklar göz ardı edilerek yapılıyor bütün bunlar.

Ben o durumda olsaydım, o insanların yaşadıklarını yaşasaydım, korku filmlerini aratmayacak o görüntüleri hafızam istemeden de olsa sahiplenseydi acaba ne olurdu sorusunu sormadan böyle bir hadsizliğe soyunuyor.

Tamlığı ve bütünlüğü kendi içinde bulamayan bu kişi, eksikliğini markaların düzenlemiş olduğu ödül törenlerinden devşirmeye çalışıyor.

Cerahat akan ağzını lağım çukuruna doğru konumlandırsa belki bir şeyler tam olarak amacına hizmet eder diye düşünüyorum. Lakin amaç nedir, hizmet ne için yapılır gibi bir derdi olmayan insanın önüne de idrak edip düşünmesine vesile olsun diye bin parçalık ‘omurga puzzle’ ı reva görülür mü bilmem.

Kendimi şöyle bir geçmişe götürüyorum da lise dönemlerime denk gelen zaman dilimlerinde sanat sanat için mi yoksa toplum için mi yapılır sorusu dillere pelesenk olmuş bir vaziyette ağızlardan hiç düşmezdi. Bilhassa şu dönemin sanat camiası göz önünde bulundurularak o soru şimdi sorulsa ürkerek ve ürpererek gerisin geriye kaçarız, cevaplamaya takatimiz yetmez.

Zira yaşadığımız dönem itibariyle sanat camiasının çadır direği diyebileceğimiz, ruhu sanata doymuş ve toplumu da sanata doyurmak üzere yola revan olmuş nazenin kişiliklerin kıtlığını yaşıyoruz.

Yani bu hususta arz talep dengesizliği var. Gönül ister ki gözün görüp kulağın duyabildiği her bir karışa sanatçı ihraç edip tarifi olmayan zevklerin referansı olalım.

Ama gelin görün ki ülke sınırları dışında adına sanat demeye sayısız şahit isteyen envai çeşit yazboz tahtasını sanat kabul edip, bu ülke insanının gönül zevkine reva görüyor ve boca etmenin derdine düşüyorlar.

Üstelik kabullenmediğinizde de size yakıştırılan sıfatların ardı arkası kesilmiyor. Fren pabucunu kullanmadan gaza öylesine yükleniyorlar ki sizin bundan böyle yaşama hakkınız bile yok onların gözünde.

İleri derece de miyopluk yaşayanların benim hayat sahnemde söz sahibi olmasına müsaade eder miyim orası ayrı bir parantezi hak ediyor tabii.

Son cümlelerimi yazarken belirtmek isterim ki herkes gibi her şeye ve her kesime saygı duyarım. Fakat sayıları az sesi sayılarına göre çok çıkan silik karakterlerin yeraltı edebiyatlarını da ayakta alkışlayacak değilim.

Yeri ve zamanı geldiğinde, benim size anlatacaklarım sizin anlayabileceklerinizle sınırlı inceliğini vurgulayarak nokta koymayı da iyi bilirim.

Selâmetle…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.