Hiçbir akıllı politikacı Mustafa Hüsnü Bozkurt’un yerinde olmak istemez.
CHP Konya Milletvekili M. Hüsnü Bozkurt da şu aralar; “Dilim seni dilim dilim dileyim, başıma geleni senden bileyim” sözüyle meşgul oluyordur herhalde.
“Dilin kemiği yok” ki…
Konuşurken dili her yana dönen ve dönebilecekler için söylenmiş bir atasözü:
“Dilin kemiği yok”.
***
Dille ilgili o kadar çok deyim ve atasözü var ki…
“Dil var bal getirir, dil var belâ” atasözü de, kimi kişi konuşmasıyla kendini yüceltir, güzel imkânlara kavuşur, kimi siyasetçi de; halkın alkışlamasıyla gaza gelerek konuşmasıyla başına dert açar.
CHP Konya Milletvekili Bozkurt, Halk TV'deki Halk Arenası programında ne demişti:
“Adımın Hüsnü olduğu kadar eminim 'Hayır' çıkacak, bu millete güvenmek gerek. En az yüzde 60-65 'Hayır' çıkacak. Ama arkadaşlar de ki 'Evet' çıktı... Kimse heveslenmesin, biz yine Samsun'dan başlarız, Amasya'ya, Sivas'a gideriz, Ankara'ya geliriz. Buradan İnönü'ye, Sakarya'ya... Ulan sizi İzmir'e kadar kovalamazsak anamızdan emdiğimiz süt helal olmasın. Yine sizi de sizin gibi emperyalistleri de denize dökeriz.”
***
Bu sözleri tasvip etmek elbette mümkün değil.
Bu sözleri Müslüman Türk halkına yapılmış en büyük hakaret olarak kabul ederiz.
Şimdi bu hakaretvari sözler üzerine Bozkurt hakkında savcıların soruşturma açtığını öğrendik. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, “Dilin cirmi küçük, suçu büyük” oluyor işte.
Alkışların gazına gelen Hüsnü’nün başı, ağzından çıkan kötü sözler yüzünden belaya giriyor. Karşı tarafın eline de siyaseten büyük bir koz veriyor.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da, “Dilsizin dilinden anası (sahibi) anlar” hesabı kendi milletvekilini uyarıyor, söylediklerini hiç tasvip etmiyor.
Önümüzdeki bir genel seçimde de “Mustafa Hüsnü Bozkurt” isminin üstünü çizeceği gibi Konya’dan tek milletvekili çıkaran CHP, belki de bu sözlerden dolayı o tek milletvekilini çıkaramayacak hale geldiğinin de farkında olmadan bana göre Bozkurt, en büyük kötülüğü, o sözleriyle birlikte önce kendisine, sonra partisine yaptığının farkında bile değil.
Farkına varmış olsaydı şimdiye kadar çoktan özür dilerdi.
***
Şu atasözü de herhalde politikacılar için söylenmiş olsa gerek:
“Dilden gelen elden gelse, her fukara padişah olur”du.
Yâni söylemek (vadetmek-bol keseden atmak) başka şey, söylediğini yapabilmek, vaadini yerine getirebilmek, attığını tutturabilmek başka şey. Bu bakımdan insan, dilinin kemiği olmayan politikacılar birçok şey söyler, atar tutar ama, söylediklerini yapamaz, dilediklerini gerçekleştiremez.
***
Ayrıca “Dil uzatmak” diye bir deyim var Anadolu’da.
“Partili Cumhurbaşkanı” sistemini tercih etmek için sandığa gidip, “evet” diyecek olan seçmenlere; “Ulan sizi İzmir'e kadar kovalamazsak anamızdan emdiğimiz süt helal olmasın. Yine sizi de sizin gibi emperyalistleri de denize dökeriz.” şeklinde dil uzatmak da neyin nesi oluyor?..
Diğer taraftan “Parlamenter Sistem”den yana sandığa gidip tercihini “hayır”dan yana kullanacak olan vatandaşları da “hain” ve “terörist” olmakla suçlayan söylemlerin de ne kadar yakışıksız olduğunu söylememe gerek yok sanırım.
Bu sözleri yüksek perdeden dile getiren politikacılara da, “Dilleriyle tutulmak” denmez mi?..
Birileri kapalı ve açık halk sahnesine çıkıyor; kalabalıkların gazına gelmek suretiyle ister istemez dillerinin altındaki baklayı hemen çıkartıveriyorlar.
Halbuki siyasetçi, dilinin ucuna gelen şeyi söylemeyecek.
İşte; “Sen kimsin? Neci oluyorsun? Bu sözler dilimin ucuna geldi, ama söylemedim.”
Bal gibi söyledin/söylediniz işte…
Şu politikacıların dilinden bu halk ve bu millet ne zaman, nasıl kurtulacak.
Kötü söz söyleyen şu politikacıların “Dilini eşek arsısı soksun” emi…
AZİZİM DİYOR Kİ…
“Dilini tutmak” diye bir deyim var.
Politikacıların, gelişigüzel söz söylemekten kaçınmaları lâzım.
Dilini tutmaları, her ağzına geleni söylememeleri ve ölçülü konuşmaları gerekir.
Biz bu politikacıların dilinden anlarız da, söyleye söyleye dilimizde tüy bitti kardeşim…
Yeter da…