Rating, yazılı ve görsel medyanın olmazsa olmaz bir unsuru biliyorsunuz. Uzun ve kafa yorucu mesaj ve bilgilerin pek de önemsenmediği çağda, örnek mesajlarla toplum hayatımıza yön verecek bir görsel medya şimdilik uzak bu yüzden.
Geçtiğimiz günlerde yerel ve ulusal basında ‘Dizi bitsin de babam anneme aynısını yapmasın’ başlıklı bir haber yer aldı. Haberde; rating uğruna dizi filmlerde ekrana getirilen başta aile içi şiddet kurguları, lüks yaşam, erdemsiz ve kaba davranışların olumsuz neticeleri işleniyordu.
Lüks konaklarda lüks yaşantılarla, sorumsuzca ve özgür bir yaşantı diktesiyle bezeli diziler, asırlarca övündüğümüz ve gurur kaynağımız olan aile kurumunu temelden sarsmaya başladı. Dizilerde gördüğü yaşama ve davranışlara heves eden gençler, gerçek yaşamın hiç de gösterildiği gibi olmadığını görünce agresif bir tutum içine girdiler. Kendilerine sunulmayan bu muazzam yaşantının faturasını en başta ebeveynlerinden ve yakın çevrelerinden çıkarmaya başladılar. Basit bir uyarı için dahi ebeveynlerini şikayet eden, mahkemelere veren gençlerin basında arz-endam eden haberleri artık toplumca kanıksanmaya başladı tabiri caizse.
Kendilerine emanet edilen öğretmenlerine; ‘annem babam bile bana karışmıyor’ diyerek saygısızca davranışlar içine giren gençler, etraflarını kuşatan oyun, renkli ve asi yaşam keşmekeşiyle allak bullak olmuş durumdalar. Hayatlarına fayda katacak hiçbir bilgi ve uyarıya asla yoğunlaşmadıkları gibi saatlerce telefon ve bilgisayar ekranında geçirdikleri süre mukabilinde algılama sorunları da baş göstermeye başladı.
Tüm gençler için mi söylüyoruz bunları, hayır tabi ki. Kendilerini nasıl bir hayat beklediğinin idrakine eren, bilinçli, sorumlu ve çalışkan gençler elbette her daim ‘son gülen’ olacaklar.
Suçlu aramanın, hataları ön plana çıkarmanın beyhude kaldığı bu dönemde kişiler, kurum ve kuruluşlar topyekün bir diriliş hareketi noktasında el ele vermeleri, birlik beraberlik içinde çalışmaları elzemdir.
Hırs ve para istilasında boşluktan kurtulamayan, can sıkıntısı ile cebelleşen, tükenmişlik sendromuyla potansiyellerini ortaya çıkaramayan pırlanta gibi gençler bu çarktan kaybolup gitmektedir.
Bu yaklaşımımıza ‘arz talep’ ve ‘serbest ticaret’ kardeşim demek işin kolayına kaçmaktır.
Atılacak ilk adım, ailelerin biricik yavrularına Allah korkusu bilinci kazandırmalarıdır. Bu bilince eren bir genç zaten yaşamı boyunca hem kendisinin, hem de ebeveynlerinin huzurunu sağlayacaktır. Körpe dimağların yanında uyanıklık, kurnazlık, ön plana çıkma, neticeyi alayım da her yol mübah tarzı yaklaşım ve konuşmalar çocuklarımızın da örnek almaları ve arızalı bireyler olarak yetişmeleriyle nihayete erecektir. Arızalı bireyler önce aileyi, sonra yaşadıkları toplumu, nihayetinde de ait olduğu devleti sabote edecektir.
İkinci adım ise; başarı hazzı bilinci kazandırmaktır. Bir şeyler yapan, başaran, yani bir işe yaradığını hisseden bireyler bu coşkuyu kazandıktan sonra hep sorumluk alma, çalışıp çabalama, didinme içinde olacaktır. İstediği hayatı yaşamanın yolunun çalışmak ve dürüstlük olduğunu kavrayan her bir fert, hep bu erdemlere riayet edecektir, hem kendisini ve ailesini hem de devletini düşünecektir. Çalışanla çalışmayanın farkının olmadığı ve dahi torpil ve uyanıkla yattığı yerden emeline kavuşanları gören bir genç hep yan yollara sapacaktır. ‘Oğlum iş arıyor, masa başı olsun, 8-5 çalışsın, hafta sonu tatil olsun, yorulmasın, beş on bin lira da maaş alsın’ düşüncesinin empoze edildiği gençlere çalışmak, sebat etmek, sabretmek zor gelecektir. Belli bir süre sonra da pes edecek, faturayı da en başta anne babasına kesecektir.
Vakti zamanında büyüğe saygısızlığın, anne babaya hürmetsizliğin, yasak aşkların dışlandığı bir toplumun, başta televizyon dizileri olmak üzere internet ve akıllı telefonlarla bu çirkinliklerin alıştırıldığı arızalı bir topluma dönüşmesi demek, devletin bekasını bütün büyük dertlerden daha fazla tehdit edecektir.
Hasılı velkelam herkes bu ulvi çabada elini taşın altına koymalıdır…