TARİHE YOLCULUK (228)
PROF. DR. HÜSEYİN MUŞMAL: “Üniversitelerde akademisyenler tarihi inşâ ederler. Diziler kurmacadır ve tarih öğretmezler, sadece tarihi sevdirirler.”
Tarihin bir bilim dalı olduğunu ve popüler tarihi dizileri sürekli izlemediğini ve bundan dolayı dizileri enine boyuna değerlendirecek “bilirkişi” olmadığını da belirterek sözlerine başlayan Osmanlı dönemi tarihçisi Prof. Dr. Hüseyin Muşmal, Pusula gazetesinin yazarları olmamız dolayısıyla bir tanışıklığımız var. Hüseyin hocamla tanışıklığımın daha üst seviyede dostluğa dönüşmesi ise, Beyşehir’de Müftü Mahallesi’nde çocukluğumun geçmesidir. 1959’dan ilkokul ikinci sınıfa kadar benim çocukluğum Müftü Mahallesinde ve Beyşehir’de geçti. Aynı mahallede evinde kiracı olduğumuz Eşrefoğlu İlkokul öğretmenim de Kurucuovalı Rüştü Ecevit idi. Sedat ve Fevzi Ecevit ile kızları da babaları gibi eğitimci oldular. Bu mahallede beraber büyüdüğümüz pek çok arkadaşımdan belediye başkanlığı hizmeti de bulunan Adil Bayındır, Selçuk Üniversitesinin Zindankale’deki baraka durumundaki akademik inşaat mühendisliğinin ilk mezunlarından idi. Beyşehir’de ilk apartmanları onlar yaptılar. Davut Yiğit, Zeki ve adlarını sayamadığım pek çok kişiyle aynı mahallede top oynar ve beraberce çayda yüzmeye giderdik. Beraber çok balık tuttuğumuz da olurdu. O yıllar Beyşehir Gölü taşar ve paçaları sıvayarak ekmek almaya eski regülatör ve savakların bulunduğu köprüden karşıya geçerdik. Çocukluğumun en güzel yıllarını Beyşehir’de yaşadım. Meğerse Hüseyin hoca da aynı mahallede doğmuş.
Beyşehir’i daha sonra Hüseyin hocamın araştırma ürünü yazıları ve yazdığı romanları okuyarak daha iyi tanımaya çalıştım. Beni yönlendiren olsaydı Beyşehir’in 60’lı ve 70’li yıllara ait fotoğraflarını da çeker ve arşivimde saklardım. O dönem bizi sosyal ve kültürel konulara yönlendiren pek olmadı. Bakır kuruşları, 25 kuruş ile delikli 50 kuruşa iki cebimizi de akide şekeri, fındık, fıstık ve sarı Seydişehir ve sakız leblebisiyle doldururduk. Kalbi Beyşehir sevdasıyla dolu olan ve bunu tarihi olarak bir görev telakki edercesine araştırmalarına da yansıtan Hüseyin hocama, TYB Konya Şubesi’nde “Tarihi Dizilerde Gerçeklik Algısı” başlıklı, gayet hoş ve son derece güzel bir üslûbla ve son derece nazik ve anlaşılır bir Türkçe kullanarak yaptığı konuşmasını dinleme zevkini bize tattırdığı için teşekkür ediyorum.
1997’den beri yakın çağ Osmanlısı üzerine kafa yoran ve yaz aylarında vaktinin çoğunu Başbakanlığa bağlı ve 100 milyona yakın belgenin ve 400 bin cilt defterin bulunduğu Osmanlı Arşivinde geçiren Hüseyin Hoca, bize, bu kadar kaynak ortada dururken yazılan tarihi hikaye, roman, tiyatro, radyo, çekilen televizyon dizisi ve sinema filmlerinde yazar ve çizerler ile senaristler ve yönetmenlerin neden bunlardan faydalanmadıkları sorusunu da gündeme getirmedi değil.
Hüseyin hoca, akademik tarihçiliğin dışında popülerleşen tarih alanında yaptığı konuşmasını, tarihçiliğin modern serüvenine girmemeye çalışarak yapması da ayrıca takdir edilecek bir husus idi. Meselâ bizler, tarihi destanlarla büyüyen bir kuşaktan geliyoruz. Türk Edebiyat tarihinde Manas Destanından tutun Ergenekon Destanına ve Atsız’ın Bozkurtlar’ından kırk cengaverle birlikte Çin sarayını basan Kürşad’a varıncaya kadar bu destanlar bizim hayal dünyamızı süslüyordu.
Hayal kurmak her zaman iyidir. Şimdiki çocuklar ve gençlik neyin hayalini kuruyorlar bilmiyorum, ama bizim hayal dünyamızda vatan, millet, bayrak, kutsal değerler, dünyaya nizam verme ve kızıl elma; ilây’ı-kelimetullah vardı. Kaptan Swing, Teksas, Tommisk gibi çizgi romanların ve kovboy ile Wang Yu filmlerinin yanı sıra Sualt Yalaz’ın yazıp çizdiği Genç Osman ve diğer çizgi romanlar ile 1978’lerdeki Cüneyt Arkın ve Kartal Tibet’in çevirdiği tarihi Malkaçoğlu, Tarkan, Hacı Murat gibi sinema filmleri de okur ve izlerdik. Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun tarihi romanlarına daha sonraları pek çok tarihçimizin yazdığı tarihi roman ve Ömer Seyfettin hikâyelerini ekleyip üst üstüne koyunca karşınıza; popülerleşen tarih çıkıveriyor.
Resmî tarihçiliği de Fransız İhtilâliyle birlikte yaygınlaşan milliyetçilik akımıyla başladı dersek, pek yanılmış olmayız. Aslında popüler tarihçiliğin geniş bir alanı kapsayan ve uygun bir zemin bulunduğunda bütün toplumu etkileyici ürünler verebilen bir yapıya sahip olduğunu görmekteyiz. Muhteşem Yüzyıl, Fatih ve Fetih, Diriliş, Payitaht, Filinta gibi tarihi diziler de; dikkat ederseniz uygun bir zaman dilimi gözetilince popüler ve izlenir hale geldiği görülür.
Akademik tarih dergilerini her ay takip eden bir insan olarak tarihe merakım ortaokul ve lise yıllarında başladı. Sovyet Rusya’nın Afganistan’ı işgal etmesiyle birlikte tarihe bakış açımda değişmeye başladı. Aslında Filinta gibi popüler tarih dizilerinde İngiliz emperyalizmi işlenirken Diriliş ve Payitaht gibi popülerleşen tarih dizilerinde günümüze de göndermelerde bulunulması, yönetmenin fantezisinin ne kadar geniş olduğunu göstermesi bakımından ilginçtir de.
Tarihçi Hüseyin Muşmal’ın sözleriyle yazımızı noktalayalım:
“Üniversitelerde akademisyenler tarihi inşâ ederler. Diziler kurmacadır ve tarih öğretmezler, sadece tarihi sevdirirler.”
YARIN: Yolların Tanıkları: Anadolu Selçuklu Hanları.