Uzun uzun zaman önce memleketin birinde doğru konuşanların neredeyse hiç sevilmediği kabul görmediği bir şehir varmış. Şehrin insanları bizim doğrumuz kendimize, başkasının doğrusu da bizi ilgilendirmez diyorlarmış.
Şehirde dedikodu çokmuş. Laf taşıma, laf atma, yakıştırma, lakap takma, yalanla karışık kafa karıştıran ifadeler çokmuş. Bir süre sonra, hısımlar hasım olmuş. Kardeşler selam sabahı kesmiş, komşular, ölüyorum diyenin kapısını açmamaya başlamışlar.
Şehrin ileri gelenlerinden yaşlı bir adam, herkesi şehir meydanına toplamış. Yazıklar olsun hepinize demiş. Şakanın dozunu kaçırdınız, laflarınız kalplerinizde onulmaz yaralar açıyor. İnsanlık kalmadı. Komşuluk öldü. Akrabalık bir başka diyara göç etmiş gibi. Eteğinizde ne varsa dökün meydana. Sonra bu meydanı el birliği ile yıkayalım bir güzel.
Eski günlerimize dönelim. Değilse yarın insanlar laf atma yüzünden, takılma yüzünden kötü lakaplar yüzünden birbirini vurup öldürecek. Böyle giderse kılıçların çekilmesi yakındır.
Haklı diyenler olmuş. Ne diyor bu bunak, herkes kendi işine baksın diyen olmuş bizim aklımız yok mu, bugüne kadar hiçbir şey olmadı, daha da bir şey olmaz diyen olmuş. Herkes kendince konuşmuş. Sonra da dağılmış insanlar. Ancak şehir için için kaynıyormuş. Adeta insanlar olay çıkarmak için bir kıvılcım bekliyorlarmış.
Ertesi gün öğleye doğru Bedesten içinde şehrin eşrafından birine gençlerden biri senin demiş ne zaman gözün doyacak. Sen hem sahtekârsın. Hem yalancısın. Hem de ahlaksız. Eşrafın oğlu çekmiş kılıcını o konuşanı oracıkta öldürmüş.
Ölen gencin kardeşi adamlarıyla olayın geçtiği sokağı ok yağmuruna tutmuş. Şehrin eşrafından adam ve oğlunun cansız bedenleri düşmüş sokağın ortasına. Olaylar üç gün üç gece sürmüş yüzlerce insan hayatını kaybetmiş Olayların önüne geçebilmek için Sultan Muhafızlarını göndermiş. Olayları önlemek isteyen Vali Paşa ağır yaralanmış. Sultanın Muhafızları şehre girerken Vali Paşanın da ölüm haberi gelmiş.
Yaşlı adam, Muhafız başını almış yanına insanları aynı meydana tekrar toplamış. Ey ahali demiş. Size bunların olacağını söylemiştim. Dönün artık şu huy ve adetlerinizden. Kalabalıktan biri iki adım öne çıkmış. Biz demiş senin ve senin gibilerin doğrularına gelmeyeceğiz. Bildiğimiz yoldan devam edeceğiz. Muhafız başının yanındaki okçular adamı bir dahakonuşturmamışlar. Adam düşmüş meydana. Muhafız başı var mı bu kendini bilmez gibi düşünen diye gürlemiş. Meydandan çıt çıkmıyormuş. Herkes dağılmış.
Ertesi gün muhafızlar ahaliyi yeniden toplamışlar meydana. İtiraz edenler olmuş. Hayatları sönmüş. Bir ay kadar sonra meydandan artık ne bir ses, ne de itiraz yükseliyormuş.
Muhafız başı o günlerin birinde, Sultanımızın fermanıyla demiş bu yaşlı ve bilge adamı artık bu şehrin Beyi. Ne diyorsa ona uyacaksınız. Birkaç gün sonra Muhafız başı almış askerlerini sessiz sedasız çıkmış gitmiş şehirden.
Muhafızlar gidince ahaliyi yönlendirenlerin elebaşıları, bu böyle olmayacak demişler. Biz bu çok bilmiş Beyden kurtulalım. Ancak öldürmeyelim. Onu öyle bir yere atalım ki, oradan kurtuluncaya kadar, şehirde kendimize göre bir düzen kurarız. İçlerinden biri bakın demiş yüzlerce insan öldü. Bir duyulursa, daha çok insan ölür. Sultan hiçbirimizi yaşatmaz. Demek öyle demişler ancak sen bunu hiç öğrenemeyeceksin. Adamı delik deşik edip oracıkta öldürmüşler. Adamın genç oğlu olan biten her şeyi görmüş. Gecenin karanlığında sürmüş atını.
İsyancılar, kimse bizi değil yola, dediği çizgiye getiremez diyerek, basmışlar Bey konağını. Adamı yakalamışlar. Muhafızlarını öldürmüşler.
İşin elebaşıları biz demişler şehirde kalalım ahaliyi ayaklandıralım. Sizde bu bey bozuntusunu dediğimiz yere götürün. Ancak öldürmeyin. Bunun dirisi ölüsünden kıymetli.
On kadar atlı, almışlar şehrin Beyini, çıkmışlar şehirden dışarı. Sabaha doğru bir çeşme başına gelmişler. Adamların başı. Doğru Bey demiş susadın mı? Sen şimdi yalanda söyleyemezsin. Beye su vermemişler. Seni demişler öyle bir yere götürüyoruz ki, seni ne Sultan bulabilir, ne de o Muhafız başı.
Tam o sırada bir ses duyulmuş. Aranızda beni merak eden var galiba demiş. Bir kılıç darbesiyle adamların başının kellesini almış. Adamın yanındakileri korkudan kapanmışlar yere.
Muhafız başı endişeye mahal yok Beyim demiş, biz hiçbir yere ayrılmadık. Bu arkadaşları beklerdik. Şehir senin şehrin amma, bunlar yemin de etseler, tövbe de etseler, geri adım atmaya hiç niyetleri yok.
Üç gün kadar sonra, Muhafız başı büyük bir birlikle şehre girmiş. Ahalinin elebaşları kendi aralarından bir Bey seçip oturtmuşlar Bey konağına. Muhafız başı beyinizi görmek dilerim demiş.
Bey bir kaç saat bekletmiş Muhafız başını. Bu olay şehirde sevinç dalgası yaratmış. Aldı boyunun ölçüsünü katil diyorlarmış. O konaktan sağ çıkması mümkün değil.
Muhafız başı şehre girmeden adamlarını şehrin en kritik köşelerine yerleştirmiş. İsyancıların en güvendiği köşe başları birer birer düşmüş konak öyle bir kuşatılmış ki, sadece isyancıların seçtiği Bey ve olayları işin başından beri bu hale getirenler olan bitenden habersizlermiş. Muhafız başı ve adamları Beyin makam odasına girdiklerinde sahtekâr Bey kalmış ayağa gel bakalım demiş katillerin önde geleni. Seni ben öldüreceğim. Başkasına bırakmam. Kapı açılmış, şehrin Beyi girmiş içeri bu iş demiş seninle benim aramda. Bana uyar demiş sahtekâr bey, ikinizden birden kurtulurum bende.
Bey konağında kılıçlar çarpışmaya başlamış. Sahtekâr Bey, sen sıranı bekle Muhafız başı demiş, seni şehrin meydanında asacağım. Bu söz Muhafız başının adamlarına öyle bir dokunmuş ki, sahtekâr beyin üzerine atlamışlar, onu kıskıvrak yakalamışlar, yanındaki en yakın adamlarını da.
Gelmişler şehrin meydanına. Sahtekâr bey ve en yakınında olanların kellesini almış Muhafız başının muhafızları.
Muhafız başı dönmüş kalabalığa ey ahali demiş, hala aynı dediğiniz yerde misiniz? Bu ne inat, bu ne ahmaklık, bu ne gaflet!
Madem demiş inat ve ısrarınızdan dönmüyorsunuz, bizden günah gitti. Size iki saat müsaade. Herkes evinden alabileceği ne varsa alsın bu şehirden ve bu memleketten gidiyorsunuz. Öyle bir yere gidiyorsunuz ki, bir daha ne buraya gelebileceksiniz ne de burayı hatırlayacaksınız. Şehre on kadar kervan gelmiş, ahaliyi toparlamış ayrılmışlar şehirden.
Şehre yeni insanlar gelmiş yerleşmiş. Şehrin Beyi, şehre Vali Paşa olarak tayin edilmiş. Sultan Muhafız başını da onun yanına vermiş.
Aradan bir on sene geçmiş. Muhafız başı Vali Paşam demiş şehirde geçmişte yaşananlara benzer laflar, yakıştırmalar ve lakaplar duymaya başladım. Sultanımızın fermanı var, en küçük bir eskiye dönüşe müsamaha etmeyeceksiniz diye, konuşanların hepsini eksiksiz yakalayıp getirdim.
Vali Paşa anlatın bakalım demiş, bu yaptıklarınızın cezası bu şehirde asılmaktır. Affımız, hoşgörümüz yoktur. Nerden geldiniz siz? Gençlerden biri paşam demiş, bizim büyüklerimiz bu şehirden ayrılırken, bizi bazı hanlara, kervansaraylara bıraktı babalarımız, bide belirli bir yaşa gelince bu şehre bir şekilde geldik. Vali Paşa tamam demiş kimseye hiçbir şey yapmayacağım sizlerden başka daha kimler var. Oradaki gençler hem şehirdekileri, hem de hanlarda ve kervansaraylarda şehre gelmek için bekleyenleri anlatmışlar. Şehre yeni gelenlerin aileleri, çocukları dahil, han ve kervansaraylarda görev bekleyenler de dahil her biri tekrar yakalanıp gönderilmişler.
Vali Paşa ben demiş böyle bir şey ne gördüm ne yaşadım. Sonra şehrin gizli geçit ve tünellerini kapattırmış. O günlerden sonra şehre dürüstlerin şehri demişler. Temiz insanların şehri demişler. Bu şehirde doğru dokuz köyden kovulmaz demişler. Doğruyu herkes dinler, akıl terazisinden geçirir, değerlendirir demişler. Şehrin hanlarında kim dedikodu etse, kim birisiyle dalga geçmeye, alay etmeye, onu küçük düşürmeye kalksa, hancı, senin misafirliğin buraya kadar dermiş. Bir daha da o yolcu o şehre gelemezmiş.
Sonrasında neler mi olmuş?
Şehir şehire, doğru doğruya, eğri eğriye, yalancı yalancıya, Vali Paşa Vali Paşaya, Muhafız başı Muhafız başına, Bey Beye, çıkarcı çıkarcıya, han hana, hancı hancıya, ahali ahaliye benzer…
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…