Bizde dönüşü olmayan yollar yoktur. Biz sevmeyiz çıkmaz sokakları, bir anda karşımıza çıkıveren engelleri, hendekleri! Bizde dönüş sılayla özdeşleşir, sevdiklerimizle özdeşleşir! Her dönüş bir umuttur, yeni bir başlangıçtır! Özümüze dönmektir, kendimize dönmektir!
Biz geri dönüşleri olan!
Sağ olduğu müddetçe geri dönen!
Dönerken toparlanan!
Toparlandıkça güçlenen!
Ayağa kalkan!
Yeniden dirilen!
Yeniden yepyeni sayfalar açan!
Yeniden kendine gelen bir milletiz!
Çünkü biz, Türk Milletiyiz!
Umutsuzluk yoktur bizim lügatimizde!
Hem de binlerce yıldır!
Çin denizinden, Adriyatik kıyılarına kadar bir kıtadan diğer kıtaya at süren!
Kavimler göçünü başlatan!
En karışık, en zor coğrafyalara hakim olan!
Nice güçlü, nice büyük devletler kuran!
Özgürlük rüzgarları estiren!
Mazlumun imdadına koşan!
Zalime diz çöktüren bir dönüştür bizimkisi!
Dönüşleri sevdiğimiz doğrudur amma, dönekliği sevmeyiz!
Kabul etmeyiz! Döneklerle işimiz olmaz! Döneklerin gözümüzde kıymeti harbiyesi bulunmaz!
Çünkü dönek, her an inanç ve düşüncesini değiştirir!
Çünkü dönek, sözüne güvenilemeyen, itimat edilemeyendir!
*****
Dönüşler kolay olmasa da…
Kulum benden umut kesme diyen Rabbimizin, en umutsuz hallerde dahi, bu noktadan sonra kurtuluş ümidi sıfır denilen durumlarda dahi, insanlara gösterdiği bir çıkış yolunun her daim var olduğuna inancımız tamdır!
Çünkü biliriz ki;
Bu inanç var olduğu sürece….
Uçurumların dibinden de çıkılır!
Dipsiz sanılan, bilinen kuyulardan da!
Karanlık dehlizlerden de!
Kör ışıklı tünellerden de!
Nereye vardığı bilinmeyen girdaplardan da!
Dönüş en nihayetinde O’nadır!
Dönüş gerçeğedir, hakikatedir!
Yeter ki, O döndüren, yanlış gidilen yoldan geri dönmeyi nasip etsin!
Bu arada; heyecanımızı ve coşkumuzu kaybettiğimiz de doğrudur!
Tökezlediğimizde…Yere kapaklandığımızda! Çakıldığımızda!
Önemli olan aslına dönmektir, kendine dönmektir, kendine gelmektir!
*****
Büyüklerimiz düşmez kalkmaz bir Allah demişler!
İnsan düşer, insan şaşar, insan hata yapar, yanlış yapar, yanlış yola sapar!
Yanlışlardan dönmek, yanlış mecralardan dönmek, geri dönmesini bilmek erdemdir!
Bugün içinde bulunduğumuz durum, yanlış yaptığımızı, hatalı olduğumuzu görememektir!
Görülmesine mani olanlara ses çıkarmamaktır!
Oysa; avutmak, oyalamak, zamana oynamak, lafa boğmakta bir yere kadardır.
Bugün geldiğimiz nokta yapılamayan dönüşlerin noktasıdır!
Söz verildiği halde geride yalnız ve çaresiz bırakılanlardır!
Bizi biz yapan, güçlü kılan, dost yapan, kardeş yapan, arkadaş yapan, vefakârdır dedirten geride kimseyi bırakmamamızdır!
O bir başkadır, kimselere benzemez! Mutlaka geri döner, arandığını görsün yeter! Duysun yeter! Haberi olsun yeter! Diye anlattıklarımız bizi unutmayanlar olarak kalplerimizde yer etmişlerdir.
Biz böyle dönüşleri seven, böyle dönüşleri umudumuzu bağladıklarımızdan bekleyen bir ruh halini yaşadık hep! Yoksa neden “Sözümüz söz” diyelim? Yoksa, neden “söz verdik mi, iki elimiz kanda olsa tutarız” diyelim?
*****
Analarımız dört gözle beklemedi mi dönüşlerimizi? Sevdiklerimiz beklemedi mi, gözlemedi mi yollarımızı? Söz verdi mi gelir, söz verdimi döner gelir denilen o insanlar bizler değil miyiz?
İş dönüşü, asker dönüşü, gurbet dönüşü bize ait dönüşler değil mi?
Yorgun savaşçılara döndüğümüzde doğrudur!
Yalnız biliriz ki;
Her zifiri karanlık gece, bir aydınlık sabaha uyanır.
Dibe vurduk mu, vurduk!
Yüz üstü yere çakıldık mı, çakıldık!
Enflasyon denen fırtına, bora, tayfun artık adı her neyse tarafından savrulduk mu, savrulduk!
Virüstü, seldi, depremdi, yangındı birçok çeşit afetle sınandık mı, sınandık!
Sürüklendik mi, sürüklendik!
Eğriyi-doğruyu gördük mü?
İyi gün dostu kim, kötü günde kim vardı yanımızda seçebildik mi?
Kim gönlümüzü aldı? Kim yarı yolda terk etti bıraktı? Kim içten pazarlıklı davrandı?
Yazdık bir kenara! Yazmazsa hatırım kalır, bize mecburlar, bizden başka bir yere gidemezler diyenleri de…
*****
Hz. Mevlânâ, “Yemin yalancıların siperidir” demiş. Yemin yalan söyleyenlerin başının tacı oldu günümüzde…Yemini işini görene kadar dilinden düşürmeyenler, sonrasında yeminlerden dönmeye başlamadılar mı?
Ettiysem ettim, o yemin o gün için geçerliydi! Şahidin yok, ispatın yok! Yemin de etmedim, söz de vermedim, başlatma yemininden, sözünden diyenler kim? Kim o Allah korkusu olmayanlar?
Yalancılar, binlerce yıldır yalana ve yalan yere ettikleri yeminlere sığındılar! Yalan yeminlerle duvarlar ördüler, surlar, kaleler inşa ettiler! Ne oldu? Hangi birini kurtardı ki, bugün o yalan yere sözler veren, yeminler eden, yeminleri kendine siper edenleri kurtarsın?
Yemin edenlerin yeminlerinden defalarca dönenlerini, laftan kuleler dikenlerini, daha tanıyamadık mı? Yalancıların sahte dönüşlerini, dönüyormuş gibi yapmalarını daha öğrenemedik mi?
Tanıdık tanımasına, öğrendik öğrenmesine de, yalancılara karşı, yalan söyleyenlere karşı hâlâ derin bir zaafımız var! Hele yalanları küfürle karışık söyleyenleri ağzımız açık, hayranlıkla izliyoruz! Bu yalanları yeminlerle süsleyenlere ise inanmaktan kendimizi alamıyoruz. Bizim açmazımız ve hastalığımızda bu!