Dost, insanın en zora ve dara düştüğü anda yardımcı olan anlamındadır. Dostluksa, dil ile kalbin bir olmasıdır. Muhtaç anlarda destek vermektir. Kişiyi methedenlere aldanmamak gerekir, yanlışlık ve isabetsiz hareketler, yapıcı olarak söyleniyorsa hakiki dostluktur.
Görülüyor ki, ancak acı ilaçlar, in-sanı tedavi ediyorlar. Düşmanların kim olduğu nasıl bilinir ve aranırsa, dostlarda aynı şekilde bilinip aranması lazımdır. Zaten aramadan, araştırmadan bulunan dostlar, pek işe yaramaz.
Ateşe ısınmak için nasıl yaklaşılıyorsa, dostlara da öyle yaklaşmak gerekir. Ancak ateşten faydalanırken nasıl fazla yaklaşıldığında yakıyorsa, dostlarla da aynı ateşe mesafeli gibi durmalıdır. Zira her ilişkinin aşırısı fazladır.
“Dostun attığı taş, baş yarmaz.” Diye bir söz vardır. Çünkü onlar, sevdiklerinin çıkarlarını da düşünür. Bu yüzden dostları sık sık ziyaret etmek lazımdır. Birde dostlarımız ille de çoğalsın diye çırpınmamak gerekir.
Çünkü üzerinde yürünmeyen yollar diken ve çalılıklarla kaplanır. Onları bir gün ihmal etmeye kalkarsak çabuk düşman olurlar. En iyisi bu yazımızı ibret levhası gibi bir hikâye ile taçlandıralım ki, konumuz daha iyi anlaşılsın.
İki dost çok samimi iki dost ve arkadaşlardı. Fakat bir tanesi çok kurnaz, atılgan ve hareketli, diğeri ise çok saf, dürüst ve sessizdi. Bir gün kurnaz olan arkadaş, diğer arkadaşın yanına giderek işlerinin bozulduğunu söyler ve kendisinden para ister.
Samimi dostu onu hiç kırmaz ve elindeki bütün parayı arkadaşına verir. Arkadaşı bu parayla işlerini düzeltir. Bir süre sonra kurnaz olan yine arkadaşının yanına gider ve arkadaşının evlenmek üzere olduğu nişanlısını çok beğendiğini ve kendisine vermesini ister.
Arkadaşı çok şaşırır, ne diyeceğini bilemez. Fakat aralarında o kadar kuvvetli bir sevgi vardır ki arkadaşına hayır diyemez, nişanlısını arkadaşına verir.
Zaman içinde saf olanın işleri bozulur ve birden arkadaşı aklına gelir (ben ona sıkıştığında iyilik yapmıştım diyerek) arkadaşının iş yerine gider ve kendisine çalışması için iş vermesini ister. Arkadaşı ona iş vermez.
Bizimki pişmanlık ve üzüntü içinde geri döner ama yine de arkadaşına kızamaz. Bir gün sokakta
dolaşırken yanına hasta ve yaşlı bir adam yaklaşır. Fakir olduğu için ilaç alamadığını söyler. Bizimki
yaşlı adamcağıza acır, istediği ilaçları alır ve adamcağıza verir.
Kısa bir süre sonra yaşlı adamın öldüğünü duyar. Yaşlı adam çok zengindir ve bütün mirasını kendisine bırakmıştır. Saf adam artık zengindir. Biraz da sevdiği dostuna olan kırgınlığıyla dostunun iş yerinin karşısında bir ev alır ve oraya yerleşir.
Bir gün evinin kapısını dilenci bir kadın çalar. Yaşlı kadın çok aç olduğunu, kendisine yemek vermesini ister. Bizim saf hiç düşünmeden kadını içeri alır karnını doyurur… Efendim! Hikâyemiz kaldığı yerden devam edecek…
Selam ve muhabbetle…