Eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağardı diyeceğiz demesine de, zaman zaman eskiyi aramıyor, eskiyi anmıyor, eskiyi hatırlamıyor değiliz.
Genç delikanlı yuva kuracak, almış nişanlısını şöyle bir dolaşmışlar.
Yemek odası takımı, yatak odası takımı,
Oturma odası grupları, misafir odası takımı, çocuk olduğunda çocuk odası…
Daha içinde beyaz eşya yok.
Halı, yolluk, dolap vestiyer yok.
Altın, akçe işleri yok…
Düğün salonu, gelinlik, imkanın varsa, düğün pilavı dökme masrafları yok…
Delikanlı eve geldiğinde, babasına ben demiş köye bir varsam,
Dedeme bir danışsam…
Değilse bu işlerin içinden çıkmam çok zor.
Babası al demiş arabanın anahtarlarını, aman ha dikkatli git.
Delikanlı çokta uzak olmayan köylerine doğru çıkmış yola..
Yol üstündeki marketlerden birinden dedesinin sevdiği bir şeyler almış.
Akşam ezanları okunurken de köylerindeki evden içeri girmiş.
Evde babaannesi hoş geldin guzum demiş, deden camide, gelir birazdan, geç hele…
Dede camiden gelmiş,
Sofra kurulmuş,
Allah ne verdiyse yiyip içtikten sonra,
Babaanne okkalısından, bol köpüklü iki kahve yapmış sade tarafından.
Delikanlı bir solukta anlatmış başından geçenleri, sıkıntılarını, derdini..
Sonrada, sen benim yerimde olsan ne yapardın, bu işin içinden nasıl çıkardın dede diye sormuş..
Dede bak torunum demiş.
Bende dahil, bir çoğumuzu 15’ine vardığımızda everdiler. Evin en büyüğü ben olunca, Dedem rahmetlik torunumun mürüvvetimi görmeden gidersem gözlerim açık gider dedi, babam rahmetli 15-20 gün içinde, beni babaannenle baş göz etti.
Düğünden önce, avluya evin bitişiğine bir oda yaptılar.
İçini bir güzel sıvadılar,
Evlenirken ev telaşesi kalmadı.
Evimiz hazır dedik.
Yemek hep birlikte yenirdi. Anam rahmetli iki avuç bulgur fazla atıverirdi. Yada iki yumurta fazladan kırıverirdi.
Akşam yemekleri umumiyetle böyle geçerdi.
Şimdi ben anlatayım, sen kıssadan hisse çıkar!
Odamızda bir yüklük vardı.
Yatak yorganın durduğu bir bölüm!
Bir kat yatağı aldın serdin mi, oldu sana yatak odası…
Yüklük ne oldu?
Banyo oldu…
Sabah, uyandık, yatakları yüklüğe kaldırdık, kahvaltı sinisini babaannen getirdi koydu.
Ne oldu bu oda?
Yemek odası…
Sofrayı, siniyi kaldırdık.
Hanım sağı solu süpürdü, komşunun karısı, kızı oturmaya geldi.
Ne oldu şimdi bizim oda?
Oturma odası veya misafir odası…
Şimdi odada ne vardı diyeceksin?
El dokuması bir halı, iki-üç minder, bir takım yastık. Birde pencere kenarında tahta sedir bulunurdu.
Hani siz gençler şark odası falan diyorsunuz ya, aynen şark odası tarzında döşenmiş bir oda.
Bir günde kaç şekle girdi gördün mü?
Ama dede, senin bu anlattığın…
Şimdi millet şımardı oğlum.
250 metre yerlerde oturuyorlar, yetmiyormuş!...
Ülen onların yedi ceddi, bir göz odada aynen dediğim şekilde yaşadı.
Senin nişanlıya sor, üç oda bir salon yetmez!..
Dedesinin ömrü kira köşelerinde geçti, bir evi olmadan öldü gitti garibim, o taraflardan ne babası, ne anası kapak kaldırmazlar!
O kadar bir yer istemez herhalde…
Bu daha bismillah,
Bu daha başlangıç.
Sor bakalım o evi kendi mi temizleyecek?
Niçin temizlemesin ki, temizler herhalde, titizdir benim nişanlım!
Tövbe billah yalan!
Aha sana yemin!
Temizlemek için kadın tutturacak sana, hem de her seferinde!
Sonra, doğmamış çocuğa, çocuk odaları döşetecekler!
Hava atmak için, övünmek için, dost-düşmanı çatlatmak için!
Bende senden görüş almaya geldiydim dede.
Valla durum bu!
Ne şimdi öyle kanaat edecek kadın kaldı,
Nede bu isteklere hayır diyecek adam!...
Bi hayır de bakalım da ne oluyor?
Nişanı falan atmazlarsa, adam değilim!
Şimdi soracaksınız delikanlı ne yapmış diye…
Şehir şehire, köy köye, Delikanlı delikanlıya, dede dedeye benzer…
Bir kıssadır anlattığımız kimseler darılmaya, üzerine alınmaya…
Sürç-i lisan eylediysek affola…