İlk elden şu cümleleri dikkatinize sunayım…
“Genç kızları uçurumun eşiğinden döndürmekte daha gerçekçi davranmıştır Peyami Safa. Yakup Kadri handiyse bütün İstanbul kızlarını vesikalı yapmıştır.”
“Romana toptancı yargılarla bakıp yenilik getirdiğini sanan Fethi Naci(…) Bizce Batıcılık, Hümanizma nöbetleri, hiçbir yazarımızda bu denli sarsıcı olmamıştır.”
“Baş başa vermeler, yayınevlerinin çevresinde hesaplı gruplaşmalar, birtakım adları hiçten var etme çabaları bugün de eleştirinin kaynağı olma durumunda…”
“Samim Kocagöz 1945 romancı kuşağının en yeteneksiz kalemidir. Çıkardığı kuru gürültüler aracılığıyla bugün adı ortalıkta dolaşan yazarlardandır.”
“Mehmet Seyda yeni şeyler söylemekten çok, Avrupa’da çıkan ve Türkiye’de birtakım bunalımcı yazarlarca uygulanan en son teknikleri el çabukluğuyla kendi romanlarında uygular. (…) kazancı bol olmayan bir edebiyat esnafı olabiliyor ancak. (…) Türkiyeli bir yazara, sanatçıya yakışmayacak; ilerde onu devamlı suçlu gösterecek nitelikte bir roman Gizli Emir.”
Ketebe etiketli, ‘Romanda Hesaplaşma ve Diğer Yazılar’dan aldım bu satırları. Kitabın yazarı Naci Çelik Berksoy (Romanda Hesaplaşma ve Diğer Yazılar, Mayıs 2024)
Naci Çelik Berksoy, 1947 doğumlu, Konya Kadınhanı nüfusuna kayıtlı. Öğretmen olan babasının tayini sebebiyle ilkokulu Bursa‘da okudu. Konya‘ya ve oradan da İstanbul‘a tayini çıkan babası ile birlikte sürekli taşınmalar... Lise yıllarından itibaren edebiyat ile ilgilenmeye başladı Berksoy.
1969-1975 yılları arasında kendi çapında eleştirmenlik yapmaya başlar Naci Çelik Berksoy; çeşitli gazete ve dergilerde bu yazıları yayımlanır. Yukardaki satırlar da onun bu dönemdeki yazılarından, yani 22-23 yaş metinleri…
Büyük mütefekkirimiz Cemil Meriç, Hareket’in Aralık 1972 tarihli 84. sayısında Berksoy’un bu eleştiri yazılarına kapsamlı bir değerlendirme yazar, eleştirilerde bulunur. Berksoy’un yazılarını dikkatle okumuş ve itirazlarını tek tek ve detaylı bir şekilde sıralamıştır Meriç; küçük görmeden, edep sınırlarında. Olması gerektiği gibi…
Aralık 1972’de Berksoy 25 yaşında, ismi yayınlarda yeni yeni görünen, eleştiriler kaleme alan bir delikanlı. Cemil Meriç ise düşünce ve kültür hayatımıza ağırlığını koymuş, pek çok kült eserin sahibi şöhretli ve nitelikli bir aydın, 56 yaşında…
İlk olarak Berksoy’un yazılarından müteşekkil bu kıymetli kitabı okumanızı salık veririm; kitabın, yazarın nasıl değerlendirileceğini, çağdaşı ve öncesi yazarlarla nitelik ve konu mukayeselerinin nasıl yapılması gerektiğini görmek için…
Asıl dikkatinizi çekmek istediğim mevzu ise şu; 25 yaşında adı sanı duyulmamış, çiçeği burnunda bir eleştirmen adayı gencin düşüncelerini dikkatle okuyor şöhretli bir kalem.
&&&
Berksoy’un birkaçını buraya örneklik babından aldığım eleştirilerini bugün benzer tanınırlıkta edebiyatçıya; meselâ bir Necip Tosun’a, Aykut Ertuğrul’a, Haydar Ergülen’e, Mehmet Eroğlu’na, Mahir Ünsal Eriş’e vd. yazın da görün bakalım nasıl karşılık bulacağınızı; “Bizi eleştirerek isim yapmaya çalışan bir kıskanç, kitabı bile olmayan bir cahil, kendilerinin aralarının iyi olduğu onca ismi ve kurumu kıskanma hezeyanları, geçimsiz, kişisel takıntıları olan ve herkesle kavgalı bir müptezel’ nidaları havada uçacaktır. Hatta yetmeyecek, tetikçilerini salacaklardır üzerinize.
Cemil Meriç de kimmiş; işi bilmiyor cahil, o zamanlar öyle boş bulunmuş işte, koskoca yazar bir çömeze cevap verir mi hiç(!)
Yazdıkları pek çok şeyin dişe dokunur şeyler olmadığının, tekrarın tekrarı lakırdılardan ibaret sayıklamalar namzeti cakalar sattıklarının farkında değil bu eğitimci-yazar (!) ve dahi koskocaman üniversite hocaları, atanamayan adaylar vs…
Farklı farklı türlerde yazmayı, farklı mecralarda sık görünmeyi marifet sanan, yeni şeyler söylemeden eskiyi tekrarlayarak kendini nev-i şahsına münhasır büyük yazar/şair gören şaşkınlar sayesinde kavramların ve konuların içi boşaltıldı, her şey rutine bağlandı. ‘Sen beni yaz, ben de seni; sen beni öv, ben de seni’ anlaşmaları ve çıkar ilişkileri, çeteler artık normalleşmeye başladı. Vasat metinlerini, kes yapıştır formatlı inceleme/eleştirilerini çeşitli tehdit ve menfaat hatırlatmaları ile genç yazarlara, okurlara empoze eden, dikte eden, kendi kendilerine otorite pozları bürünenler, korkarım edebiyatımızın geleceğini de tehlikeye atıyor.
Halbuki iyi bir kalemin, hele hele iyi bir eleştirmenin herkesle arasının iyi olması, güç ilişkileri, çete başı olması övünülecek maharetler olmasa gerek. Bir eleştirmen, bir yazar herkesle iyiyse bu onun samimiyetsizliğini, güvenilir bir eleştirici olmadığını gösterir. Suya sabuna dokunmayan, övgüden laçkalaşmış, aman aram bozulmasın, aman kırmayayım, şunu bir güzel öveyim o da benim reklamımı yapsın bik biklemeleri de bugünkü edebiyatımızın fotoğrafının sorumlusu değil de nedir, kimdir?
Eleştiri; ilgiyi, alâkayı gösterir, yazara/esere değer verildiğini, önemsendiğini gösterir. Gerçek dostluk, şakşakçılık yapmak değil; hata ve eksikleri, kusurları da fark ettirerek yazarın gelişmesine el vermektir. Bu şeraitte bozulan, küsen zaten bıraksın kalemi elinden; onun niyeti başkadır!
Günümüz Türk edebiyatını çağın şartları ve teknolojinin orantısız gelişimi bu hale getirmedi sadece…Karakterlerinin ana özellikleri saydığımız bu kötü niyetli, kibirli, çapsızlar çetesi de ortak bu kabahate.
Kadim Türk edebiyatını yüzeye çıkaracak olanlarsa Naci Çelik Berksoy gibi, Mehmet Erdoğan gibi, Osman Özbahçe vs. gibi cesur, hakkaniyetli ve donanımlı kalemler. Allah uzun ömür versin, selâm olsun böyle eleştirmenlere…
Hamiş: Bunları derken biz de sorgusuz sualsiz övücüler kervanına katılmayalım. Naci Berksoy’a bizim de itirazlarımız var ki buna yerimiz kalmadı, bir başka yazıya. Şununla yetinelim şimdilik; ‘Türkiyeli, Türkiye romanı vd. ne Allah aşkına Naci ağabey!!