Dünya Gıda Günü, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü'nün kuruluş tarihi olan 1945'i anmak için her sene 16 Ekim'de dünya çapında kutlanan uluslararası bir gündür.
Dünya Gıda Programı, Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu da dâhil olmak üzere açlık ve gıda güvenliğiyle ilgilenen diğer birçok kuruluş tarafından geniş çapta kutlanıyor.
Program, açlıkla mücadele, çatışma bölgelerinde barışa katkıda bulunma ve açlığın savaş ve çatışma için bir silah olarak kullanılmasının durdurulmasında öncü rol oynama çabaları nedeniyle 2020 Nobel Barış Ödülü'nü aldı. Buna rağmen gıda arzında nereden nereye geldik bir görelim.
Dünya Gıda Gününde konu ile ilgili teşkilatlar bildiriler yayınlar, farklı oturumlarda tartışmalar yapılır, basın bildirileri verir. Ancak her Dünya Gıda gününde Dünya’nın iklim değişikliği altındaki azgelişmiş ülkelerinde yeterli güvenilir gıdaya ulaşım zorlaşıyor. İstatistikler ise şunu gösteriyor.
Uluslararası Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) yeterli beslenemeyen kişi sayısının toplam nüfusa oranının 2030 senesinde 2019 yılındaki %8,9 seviyesinden %9,8’e yükseleceğini tahmin ediyor.
Öte yandan, Uluslararası Gıda Politikası Araştırma Enstitüsü’nün (IFPRI) araştırması, dünyada kişi başı gıda tüketiminin iklim krizi etkisiyle %4,6 oranında gerileyebileceğini gösteriyor.
FAO’nun tahminlerine göre artan nüfusun gıda ihtiyacını karşılayabilmek için, dünya gıda üretimi 2050 ye kadar %60, kullanılabilir su miktarı ise %15 oranında artmak durumunda.
Bununla birlikte, 2025 yılına kadar 1,8 milyar insanın kişi başı yıllık 500 metreküpten daha az su mevcudiyeti olan “kesin kıtlık” altındaki bölgelerde yaşayacağı tahmin edilmektedir.
Tarımsal üretim için toprağa, güneşe, suya, neme, rüzgâra, yağmura ihtiyaç var. Tarımsal üretim sıcaklık, nem, yağış, rüzgârdaki değişikliklerden ciddi anlamda etkilenebiliyor. Son yıllarda iklim değişikliğinin neden olduğu bu değişiklikler tarımsal üretimi de büyük oranda etkilemeye başladı
Dünyadaki kullanılan tarımsal arazinin %80’inde yağmura bağlı tarım yapılmakta ve dünya gıda üretiminin yaklaşık %60’ı bu tarımdan sağlanmaktadır.
Dünya gıda üretiminin %40’ı da sulanan %20’ lik tarım arazilerinden elde edilmektedir.
Türkiye’de ise toplam ekili ve dikili alanların %17'sinde sulu tarım, %83'ünde ise kuru tarım yapılmaktadır. Yani ülkemde sulu tarım oranı dünya ortalamasından daha düşüktür.
Dünyada kuru tarım daha çok Sahra altı Afrika’sı, Güney ve Doğu Asya, Latin Amerika ile Avrupa ve Kuzey Amerika’da yaygındır. Öyle de yağmurla beslenen tarımsal üretim, düzensiz yağışlar, kuraklıklar ve seller gibi iklim değişikliğinin etkilerine karşı oldukça kırılgandır.
Yağmurla beslenen tarım, özellikle sınırlı sulama altyapısına sahip bölgelerde, gıda güvenliği için hayati olmaya devam etmektedir. Kuru tarımın düşük üretkenliği ve iklim değişikliklerine karşı kırılganlığı, sürdürülebilir su yönetimine ve tarımsal üretimde yeni modellemelere olan ihtiyacını kuvvetle ortaya koymaktadır. Yeni modellemede ana konu mevcut su potansiyelini korumaktır.
İklim değişikliği karşısında susuz tarım öne çıkmakta. Burada da daha az suya ihtiyaç duyan bitki türlerinin kullanılması, sulu tarıma açılan/açılacak alanlarda suyun çok daha verimli tüketimine yönelik gayretlerin de arttırılması gereklidir.
Ancak Ülkemde kurak alanlarda sulamaya yeni açılacak alanlar olduğunu, söylendiği gibi başka havzalardan da suyun aktarılmasının mümkün olacağını sanmıyorum.