Hafta sonu iki güzel insanı dinledim.
‘Bişnev’ci olmanın güzel yanlarından birisi de bu.
Bazen ve ekseriyetle konuşmak yerine dinleyici olmak insanı rahatlatıyor.
Her iki konuşmacının ortak noktası ise; Hz. Mevlânâ’nın “Dünle beraber gitti cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait, şimdi yeni şeyler söylemek lâzım” beyitinden hareketle, iman ve ahlâk buhranı içerisinde kıvranan dünyaya ve insanlığa yeni sözler, yeni projeler ve yeni bir medeniyet tasavvuru sunmak gerektiği üzerinde durdular.
Hz. Mevlâna’nın bir İslâm âlimi iken kendisini şiire verdiğini ve 700 yıldan beri okunan Mesnevî’de varlık, yaratılış, insan-Allah ilişkisinin şiir olarak var olduğunu dile getiren Doç. Dr. Kemal Kahramanoğlu, “Türk felsefesi olacaksa ve bunun da kaynağı şiir olacaksa; bunun temeli de Dîvân Şiiri olacaktır. Biz, Dîvân Şiiri’ni ne kadar iyi öğrenirsek; Mesnevî’den başlayıp Şeyh Galip’e kadar gelen süreç içerisinde bu şiirimizi ne kadar iyi değerlendirirsek, o kadar iyi ve güçlü bir felsefemiz olacaktır. Bizim irfanî aydınlarımız da var, irfana dayanan burhanî ayrdınlarımız da var, burhâna dayanan beyân âlimlerimiz de var. Daha güçlü ve farklı bir okumayla yeniden bir dirilişe doğru gitmemiz lâzım. Bol bol okumamız lâzım.” dedi.
Kemal hoca, “Yeniden dirilmek” adına doğru söylüyor.
DÜNYA HERCÜMERÇ…
Ahlâkıyla numune ve timsal teşkil eden manevî şahsiyetlerimizden Hz. Mevlânâ’dan güzel sözler paylaşan M.Fatih Çıtlak da, Batılıların ileri sürdüğü “dünyanın kaosla yaratıldığı” fikrinin yanlışlığını “Dünya kaosla değil, sevgiyle, merhametle ve aşkla yaratıldı” şeklinde düzelttikten sonra dünyanın Mevlâna’ya, ve Mevlâna’nın Mesnevîsinde dile getirdiği çözüm ve projelere dünden daha çok muhtaç olduğunu söyledi.
Fatih Çıtlak, güzel sohbetinin başında “Nebi” kelimesinin “Nebe” yani haber kelimesinden türetildiğini hatırlatarak “Doğrudan, doğru şekilde, doğru haber vermek ve doğru anlatmak hayatımızın, imanımızın temelini oluşturduğunu” söyledi. Şu yalancı dünyada ve geçici hayatta “Doğru haber vermenin, doğru haber almanın” önemine değinen Çıtlak, İslâm medeniyetine göre âlim ve ilmin tarifini yaptıktan sonra “Hz. Resulün getirdiği Sünneti Seniyesini en iyi anlayan ve hayatına tatbik eden adama âlim denir” dedi. “Allah’tan en çok korkanların âlimler” olduğu gerçeğini de dile getiren Çıtlak, kıyâmet alâmetleri arasında âlimlerin eksilmesiyle birlikte ilmin de kaybolmaya ve ortadan kalkmaya başlayacağını hatırlattı. Böylece cehaletin bütün dünyaya yayılacağını ve insanlığı sıkıştıracağını dile getirdi.
Günümüz dünyasının hercümerç içerisinde gerçek âlimlere muhtaç hale geldiğini kaydeden Çıtlak, İmam Âzam, İmam Şâfî, İmam Gâzali ve Hz Mevlâna, Sadreddin Konevî gibi âlimlerin bıraktıkları ilim ve ahlâklarından faydalanılması gerektiğini belirterek bu âlimlerin, geride insanlığı birleştirici ve bütünleştirici bir ilim bıraktıkları gerçeğine vurgu yaparak “İnsanı ve insanlığı birbirine düşürene değil, birbirini birleştirenlere âlim denir” şeklinde bir başka âlim tarifini daha yaptı.
“AHLÂK ALLAH İÇİN OLMALI”
Mesnevî’den hareketle akıldan gelen ahlâkın değil, aşktan gelen ahlâkın tercih edilmesini isteyen Çıtlak, şu güzel ifadeleri kullandı: “Ahlâk Allah için olmalı. Bugün bizim ve dünyanın Hz. Pîr’in Mesnevi’de anlattığı ahlâka çok ihtiyacımız var. Güzel ahlâkıyla numune olmuş ve timsal bir şahsiyet olarak Hz. Pîr, Mesnevisinde dünyanın sevgiyle, merhametle ve aşkla yaratıldığını söylüyor.
Selçuklu ve Osmanlı’yı ihya eden Hz. Pîr, hâlâ Konya’yı ve bizi ihya etmeye devem ediyor. Bu açıdan dünyanın Mevlâna’ya olan muhtaçlığı giderek artıyor.”
Yarınki yazımızda da Postişin, Muhacir, Mülteci ve Gurbetçi kavramlarından hareketle Konya’nın, Türkiye’nin ve Dünya’nın nasıl “Mevlâna’yla Yeniden Dirilmek” gerektiği üzerinde duralım.
AZİZİM DİYOR Kİ…
“Gönüllerin dönüşünü aşktan bil. Aşk olmasaydı dünya donar kalırdı.”
(Mevlânâ Celâleddîn Rûmî)