Dünyayı isteyen insan, üzüntüden kesinlikle kurtulamaz. Elde ettiklerinin daha fazlasını elde edemediği ve “bunu kaybedersem, bunu biri benden alırsa” korkusuyla yaşar, eğer elde edemediyse de “nasıl elde edemedim” diye üzüntü içine girer. Yani kazandıklarıyla ve kazanamadıklarıyla üzüntü yaşar. Öldükten sonra başkalarının eline geçeceğini, başkalarına kalacağını bildiği halde hala elindekilerden fazlasına tamah etmesi de farklı bir açıdan ulaşamama korkusuyla üzüntüsü vardır.
Oysa sahip olduklarını nereden ve nasıl geldiğini bilse bu üzüntüye kapılmayacaktır. Akıllı insan sahip olduklarının değerini bilir, sahip olamadıklarına üzülmez. Çünkü öldükten sonra başkalarının eline geçecek olanı bugün kaybetse ne olur.
Eğer insan, yiyebileceği kadar yiyeceği, susuzluğunu dindirecek kadar suyu varsa, kendisini koruyacak kadar giyeceği varsa ve kendi ihtiyaçlarını kendisi karşılayabiliyorsa, üzüntü duymasına gerek yok, ondan daha mutlusu da yoktur. Eğer insan bunları düşünüp mutlu olabiliyorsa, kalbi rahatlar, huzur bulur ve nefsinin daha fazlaya yönlendirmesine izin vermez.
Eğer insan dünyayı çok istiyor, ölümden ve elindekilerin kaybolacağı korkusu ve üzüntüsü varsa, huzuru yaşayamadığı için ömrü daha kısaymış gibi gelir ve düşüneceği çok şey olur, rahat edemez, sıkıntılı bir hayat yaşar.
Bir bardak suyu beğenmeyen, bir ummanı elde etmek için yola çıkar, o ummanda boğulursa kendini nasıl aldattığının farkına varır ama iş işten geçmiş olur. Yani dünyayı vazgeçilmez görüp dünyayı isteyen kişi, nefsinin azdırmasıyla çölde serap gören insan gibidir. Susuzluğunu gidermek yerine o seraba dalar, serapta gördüklerinin hepsini elde etme uğraşına girer ama elde edemez, yorulur, susuzluğu ve suya özlemi devam eder. Ama elde edemeyince de seraba yolculuğunda çektikleri de eziyet olarak kalır.
Oysa dünya, elde edilemeyecek bir durumdadır. İnsanın ömrü, gerçekliği olmayan bir hayalet ve gölge gibi ölüm gelinceye kadar oradan oraya gezer ve sonunda ölümle yok olur gider. Öyle ki aza şükretmeyen, çoğa tamah eden insan, bu gölgenin peşinden koşar ve ne kadar koşarsa koşsun yakalayamaz, ölümün onu yakaladığı gibi.
Seraptan sebeplenememe durumu gibi, ölüm de insanın dünya sevgisinden dolayı elde etmek istediği şeyleri elde edemeyince, boşa yaşamış olduğunu, mal biriktirme sevdasında kendini yorduğunu ve ölürken de hiç birine sahip olamayacağını gösterir.
Dünya, inanan insan için bir kâbustur ve onun aldatıcılığına inanmaz. Kâbus olduğuna inanmayan insan içinse, kendisini elde etmeye çalışan insana kendini süslü göstererek aldatır, belli bir süre oyalar ve er ya da geç acı gerçeklerle yüzleştirir. Bundan kaçışı yoktur. Dünyaya tamah eden ve onun peşinden koşan insan, halden hale girer, ulaştıklarıyla ve ulaşamadıklarıyla işkence çekerken hiçbir hazzı kalıcı olmaz. Kalıcı olmayışı bile kendisi için işkencedir. Elde ettiği ne kadar zevk varsa da ondan kısa süreli bir istifadesi olur ve onlardan ayrılması da onu üzer, kalbi katılaşır. Bu üzüntünün nedenini de belli bir süre sonra insanlara bulur ve onlara karşı kin, nefret ve öfke besler, düşmanlık dürtüsüyle kalbini karartır, içinde olan veya olması muhtemel iyilik duygusunun ve vicdanının da yok olmasına neden olur.
Kendini bilen insan, yeterinden fazlasıyla uğraşmaz, hakka riayet eder, azla yetinip kendine kalmayacak şeyler için günahlar biriktirmez. Dünya için biriktirilen ne varsa, biriktirmeye çalıştıklarının kölesi olur, onların hizmetkârı gibi davranır. Hakka, hakikate ve kendisine hizmet etmeyen insan, hizmet ettikleri dünyalıklar yüzünden hiç bir zaman özgür bir birey gibi davranamaz.
Dünya doğru olmayan, bugün var olup yarın olmayacak olan basit bir şeydir. Eğer insan dünyaya tamah ederse, helal olmayan şeylerin peşinden koşuyor demektir. Oysa helal olmayan şeylerin peşinden koşmak, sonunun güzel olup olmadığını bilmediği şeyle kendini aldatması gibidir.
Unutmayın, hayat, insanlara farklı statüler, farklı şanslar verse de ölüm insanları eşit kılar ve ölüm de herkes için mutlak şekilde gelecek bir hakikattir. Dünyayı seven insan, başına geleceklerden dolayı ölümü istemez, ölümü kabullenen insansa, sahte âlemden gerçek âleme, yorgunluktan rahata geçiş olarak kabul edip ona göre kendini yormadan hazırlar. O yüzden dünyayı seven insan için ölüm çok zor ve yok olmakken, ölüme inanan ve hayatını ona göre yaşayan için bu kaçınılmaz son, çok kolaydır.
Ne kadar malın olsa da olmayanla birlikte aynı büyüklükte bir yere sahipsin. Ve sana en yakın olan ecelle birlikte yol almaktasın, ne kadar hızlı koşarsan koş, ne kadar nefsinin isteklerine kavuşursan kavuş.
Beklentilerinizi ölçülü tutun, sizi sıcak tutacak ve sarmalayacak arkadaşlıklara izin verin, inancınıza ve sevginize sahip çıkın, paylaşımdan kaçmayın ve sizi bu yalancı dünyadan kurtaracak olan ölüme hazır olun.