Türkiye’nin salgınla mücadelesinde ‘’evde kal’’ çağrıları doğrultusunda hareket ediyoruz. Bu çağrıya uyarak evde kaldığımız bugünlerde sosyal ilişkilerimizin devam etmesi ve psikolojik bir sorun yaşamamak adına telefonla ve görüntülü konuşmalarla, görüşmelerime devam ediyorum. Bu görüşmelerden bir tanesinde kıymetli bir ağabeyimle uzun uzun virüsün yarattığı sosyal etkileri konuştuk. O konuşmada ‘’virüsün medikal, biyolojik alanlarda yürütülen çalışmalarla bir şekilde çözüleceğini ancak sosyal alanlarda bizi bekleyen yeniliklere yönelik pek bir şey ortaya koyamadığımız’’ ana fikrinde geçen sohbetin sürekli ‘’ekonomik’’ alana geldiğini söyleyebilirim.
Kendi yaşadığım süreci de göz önüne alınca nihai kertede aklımın hep bir köşesinde ekonomik ve finansal konuların durduğunu itiraf etmeliyim. Çalıştığım sektör gereği bir algıda seçicilik meselesi olarak bunu düşünürken etrafıma bakınca işin öyle olmadığını gördüm. Hemen hemen herkesin ilk etapta canlı bir organizmanın en doğal refleksi olarak hayatta kalma mücadelesi verdiğini ancak sonrasında ekonomiyi düşündüğünü fark ettim.
Geçenlerde, benimde lisede öğretmenim olan sosyal medyada çok aktif bir edebiyatçının paylaşımı bu açıdan benim için bütün bu gözlemlerime cevap oldu.
‘’Yiğidin koynunda harçlık olmazsa
Aslı bülbül olsa dili lal olur. Aşık Sümmani(1862-1914)
Yaşamak için, konuşmak için para lazım’’
Direkt aktardığım paylaşım bunun gayet insani bir tepki olduğunu hatırlattı. Öyleyse bu para işleri ve ekonomimizin ne olacağı hepimizin ana gündemini oluşturuyor diyebiliriz.
Dünya ekonomisinde neler oluyor?
Yalnızca bizim değil bütün dünyanın esasında gündeminde ekonomi var. Salgının önüne geçilmesine dair yapılan çalışmaların yanında bütün otoriteler ekonominin bunu kaldıramayacağını bildikleri için önlem almaya çalışıyorlar. ABD ve Avrupa borsalarının yaşadığı dibe vurmayı daha önce yazmıştık. Finansal piyasaların sallandığı ve hem arz hem talep odaklı bir tehdidin oluştuğu piyasalarda büyük bir endişenin olduğunu gördük.
Verdiği kararla bütün dünya ekonomilerini etkileyen FED bu kapsamda çok hızlı bir karar vererek ‘’faizleri 0’a çektiğini’’ duyurdu. Öncelikle bu hamle biraz erken ve riskli karşılandı. Bu tepkilerin doğru olduğunu da ABD piyasalarının toparlanmadığı gibi o gün alınan kararla ABD tahvil piyasalarının yüzde 13 değer kaybına sebep olduğunu görmüş olduk.
Ancak piyasalara bir güven vermek adına ve ‘’ben buradayım’’ diyebilmek için bu hamlenin önemli olduğunu da ifade etmek gerekiyor.
Peki bu hamle ne anlama geliyor?
FED piyasada nakit sorununun oluşmasına müsaade etmeyeceğini göstermek istiyor. Deyim yerindeyse ‘’gerektiği her an piyasayı paraya boğacağını’’ söylemiş oldu. Bu sayede öncelikle üretimin durma noktasına geldiği dünyada şu aşamada ilk hedefin para sorunu yaşanmadan bugünlerin atlatılması olduğunu anlamış oluyoruz.
Öte yandan ABD’nin Swap kararı da önemli. ABD anlaştığı ülkelerle para değiş-tokuşunu kabul ettiğini söyledi. Yani bir ülke kendi parasını basacak ve ABD’ye gönderecek, ABD’de bunun karşılığında ona dolar gönderecek. Bu kararla da ABD dünyada likidite sorununa müsaade etmeyeceği mesajı vermektedir. Brezilya ile yaptığı 60 milyar dolarlık bu swap anlaşması ile aynı zamanda kalkınmakta olan ülkelerin enflasyon sorunu yaşamasına da bir çözüm sunmaya çalıştığı imajı çizmektedir.
Ancak tabi bütün bunlar ABD’nin anlaştığı ülkelerle sınırlıdır.
Türkiye ekonomisi açısından
Türkiye ise salgına görece daha geç yakalanmış bir ülke olarak tedbirlerle yol yürümeye çalışmaktadır. Bu kapsamda ekonomik durgunluğa çözüm üretmeye çalışmakta ve art ardına paketler açıklanmaktadır. Destek paketleri ile finansal bir çöküntüye engel olunmak istenmektedir. Bununla birlikte dezavantajlı grupların hayatına devam edebilmesi sağlanmaya çalışılmaktadır.
Tedbirler kapsamında birçok işletmenin kapatılması ile birlikte ortaya çıkan hem işsizlik hem de üretim sorununa yönelik açıklanan destek paketlerini ayrıntılı takip etmeye çalışıyorum.
İlk etapta Türkiye, üretimin tamamen durmaması ve piyasada likidite sorununun yaşanmamasına yönelik hamleler yapmaktadır. Üretimi duran şirketlerin toparlanabilmesi adına da kredi destekleri başta olmak üzere çalışanların ücretleri gibi destekler ortaya koymaktadır.
Emeklilere yapılan destekler ile nakit akışı sağlanmakta ve özellikle yoksul ailelere yapılacak yardımlar ile onların bu dönemde hayatlarını devam ettirebilmeleri hedeflenmektedir.
Ancak unutulmaması gereken birkaç nokta daha var gibi duruyor.
*Özellikle ilk anda kapatılan lokanta, kafe ve eğlence sektöründe çalışanların birçoğunun ‘’gündelikçi'’ olduğunu biliyoruz. Bu sektörde bulunanların da finanse edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
*Ücretli öğretmenlere yönelik bir desteğin de ortaya konması muhakkak gereklidir. Bununla ilgili bakanımızın bir çalışmasını olduğunu biliyorum. Umarım bir an önce hayata geçecektir.
*Mepaş ve Enerya da kesinti yapmaktan bu dönemde vazgeçmelidir!
Bu para nereden bulunacak?
Bu soruya yönelik iki temel cevap ortaya çıkmaktaydı.
1)Para basılacak. Bu da enflasyon, faiz ve kuru gündeme getirecektir.
2)IMF’ye gidilecek. Bu da hem siyasete hem de ekonomik anlamda makul gözükmemektedir. 2.5 trilyon destek açıklamasına 80 ülke başvurmuş ancak Türkiye başvurmamıştır.
Cumhurbaşkanımız ‘’biz bize yeteriz’’ demiş ve bir yardım hareketi başlatmıştır. Bu Türkiye’nin tek vücut olması açısından önemlidir.
‘’Biz bize yeteriz’’ dediğimiz yerde Mepaş, Enerya’da bir adım atmalıdır!
Son olarak, Merkez Bankası Başkan Yardımcısının açıklamaları biraz yüzeysel kalmıştır. Türkiye’nin biz bize yeteriz dediği noktada Merkez Bankası da daha somut açıklamalar ve hamleler yapmalıdır.
Biz Bize Yeteriz Türkiye