Terör devleti İsrail 7 Ekim’den bu yana kadın, yaşlı, çocuk demeden Filistin halkına zulmetmeye devam ediyor.
Kendilerine yonttukları ‘Arz-ı Mevud’ anlayışıyla mazlum coğrafyada dökmedik gözyaşı bırakmadılar.
‘Mescid-i Aksa ve Çevresi, Orta Doğu ve Çevresi, Dünya ve Biz’ şeklinde tasvir ettikleri savruk aşama anlayışı insanoğluna adeta zehir saçıyor.
Bu dehşeti sadece ve sadece Filistin ile de sınırlandırmak istemiyorlar üstelik.
Harlı ateş birçok bölgeye yayılsın ve ‘kokuşmuş’ nüfuzları daim olsun derdindeler.
Dertlerini somutlaştırmak adına da Beyrut’u bombalamak yetti onlara.
Tabi bu hamle basit bir ara duraktı.
Dikkatleri farklı bir yerde toplayıp asıl darbeyi başka yere saklamakta o kadar mahirler ki tescilini İran’a pay etmişler.
Evet, Hamas İstihbarat Büro Şefi İsmail Haniye suikastinden bahsediyorum.
Gözü dönmüş katil Netenyahu, insanlık dışı eylemlerini makul zemine oturtup kendi mahallesini konsolide etmek niyetiyle böyle bir kahpeliğin altına imzasını attı.
Bu suikastin gerçekleşeceğini dijital bir platformda ele aldıkları dizi aracılığıyla deklare etmişlerdi zaten.
Mevzuu bahis diziyi izleyeniniz vardır belki.
Neydi o dizinin adı?
‘FAUDA’
Dizinin olay örgüsü dahilinde tanımı şu şekilde:
‘Elit İsrail ajanı, öldürdüğünü sandığı Filistinli savaşçıyı yakalamak için emekliliğine ara verdiğinde, birbirini tetikleyecek karmaşık bir olaylar zincirini başlatır.’
Adamlar önce dizisini çekip vitrine koyuyorlar, sonrasında da yazılan senaryoyu ‘reel’ başrolün üstünde deniyorlar!
Ve kaçınılmaz son!
Kafir Netenyahu’nun Amerikan senatosunda tam 49 kez sözü kesilerek alkış(icazet!) alkış alması ve sonrasında böyle bir hadisenin gerçekleşmesi tevafuk olabilir mi sizce?
Bence olamaz.
Onlar açısından her şey planlı ve programlı ilerliyor.
Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić’in 3.Dünya Savaşı hakkındaki öngörüleri de bu plan ve programa paralel olsa gerek:
‘Un, yağ ve şeker depolayın. Üçüncü dünya savaşından söz edemem ama büyük bir çatışmadan söz ediyorum. Bundan çok uzakta olmadığımıza inanıyorum. Üç ya da dört aydan fazla değil.’
Malûm dergi ‘The Economist’in iki ayrı kapak fotoğrafı nasıl değerlendirilmeli peki?
Yapay zekâya dayalı savaşların farklı tonlarda arzı endam edeceğini bildiren bir görseli öne sürmekle beraber Çin’in bölgelerdeki ağırlığının tırmanışına da ayrı bir tırnak içi uygun görmüşler.
Anlayacağınız kazan kaynıyor dostlar.
Aziz Devletim, bölgedeki ağırlığını koruyarak ve devlet aklını kullanarak adım atmalı.
Zamanı ve zamana dayalı olayları iyi okuyup ona göre birileriyle saf tutmalı.
MERKEZ SAĞ SİYASET İÇİN BİR ARAYA GELECEKLERMİŞ, GÜLDÜRMEYİN!
Sinan Burhan’ın kulis bilgisine göre DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı- İstanbul Milletvekili Cemal Enginyurt ile yeni parti çalışmaları için bir araya gelmiş.
Deva, Gelecek, Saadet, Demokrat ve İyi Parti’nin birkaç ismiyle kurulması planlanan partinin Genel Başkanlığına ise eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül uygun görülmüş.
Fakat Sayın Gül, böyle bir düşüncesinin olmadığını yani aktif siyasette yer almak istemediğini belirterek teklifi geri çevirmiş.
Beyefendiler merkez sağ siyaseti domine etmek üzere böyle bir atağa kalkmışlar.
Peki bu hususta toplumsal talep gelişti mi diye adama sormazlar mı?
Bu ülkede herkes kafasına estiği gibi parti mi kuracak?
Ülkede şu an itibariyle 139 siyasi parti varken bir yenisi daha niye?
Sağlam demokrasi anlayışının nişanesi eşittir parti sayısı falan mı diyeceğiz?
Ben bu işi anlamıyorum gerçekten.
Yazımızın sonuna gelirken şu bilgiyi de vermiş olayım.
Ekrem İmamoğlu tarafında da rüzgâr sert esmeye başlamış.
İmamoğlu’na yakınlığıyla bilinen bir isim Sayın Kılıçdaroğlu’ndan randevu istemiş ve görüşme neticesinde parti Genel Başkanlığına aday olmak istediğini belirtip bu konuda Sayın Kılıçdaroğlu’ndan destek beklediğini dile getirmiş.
Sayın Kılıçdaroğlu ise direkt olarak bu işlerin öyle kolay olmadığını tabiri caizse çok fırın ekmek yemesi gerektiğini söylemiş.
Adam tecrübeyle sabitlemiş tabi.
O beyefendi kimse Sayın Kılıçdaroğlu’nun sözlerini iyi dinlemesi lazım.
Zira sözlerin en büyüğü büyüklerin sözüdür demişler.
Selâmetle…