“Dünyada Kimseye Güven Kalmadı!”

Erol Sunat

Aşık Veysel, “Vallahi usandım yalan dünyadan / Dünyada kimseye güven kalmadı” diye vurmuş sazın teline…

Merhum İbrahim Erkal, “Neyine güveneyim? / De get yalan dünya / Seni nasıl seveyim? /Ömrümü çalan dünya” diye yanık yanık seslenmişti…

Dünya yalan olurda, insanlar olmaz mı?

Yalandan kim ölmüş diye diye o kadar çok yalan söyledik, öyle bir çıkmaz sokağa girdik ki, istesek de çıkamıyoruz. Geri dönme ihtimalimiz de bir hayli zayıf!

Hz. Mevlana, “İstediğin kadar inançlıyım de namaz kıl, sadaka ver. Umut verip, güven aşılayıp da yarı yolda bıraktığın insanın gönül sadakasını her iki dünyada da veremezsin” diyor.

Güven aşılayanlar, güven verenler, güvenin teminatı biziz diyenler meydanda yoklar!

Yanımızda değiller! Hem de oldukça uzun bir zamandır!

Pandemiden bu yana…Enflasyonun hırçınlaşmasından, hırçın dalgalar misali kıyılara çarpmasından sonra…Dolar ve altının başına buyruk yükselip gitmesiyle beraber…

Olanlar oldu!

Ancak, her ne olduysa hep bize oldu! Ceremeyi biz çektik! Güvendiğimiz dallar elimizde kaldı!

Güven dediğimiz o eller tut elimi diyerek uzanmadı! Teselli beklediğimiz anlarda dahi yoktular!

Güven bizi seyrederken, battık, dibe vurduk! Hem de bağıra-çağıra, girdaplarda döne döne kaybolduk!

*****

Neredeydin güven? Nerelerdeydin? Her çağırışımızda iki eli kanda olsa koşup gelen sen, neden gelmedin?

Bu gelip-gelmeme noktasındaki tereddüt sence de çok uzamadı mı?

Güven dedin güvendik!

Hayli zaman bekledik!

Duyar diye, duysun diye her köşeden seslendik!

Gördün görmedim dedin, duydun duymadım dedin, nasıl bir dostsun inan ki bilemedim!

Biz değil miydik, kendimizden daha çok sana güvenen?

Var mıydı böyle bizi yarı yolda bırakmak?

Gönül umduğu yere küser derler ya…

Hani, ben küskünün feleğe diye bir şarkı var ya…

Bizde felek misali, küstük artık güvene…

Güven, güvenenleri yarı yolda bırakmak değildi!

Güvenilen dağlara kar yağdırmak da değildi!

Şayet öyleyse, yarı yolda kalan, yarı yolda bırakılan gitmez kimsenin peşinden…

Geri döner! Küser kalır!

Çünkü, kırılan kalbi yapıştıracak tutkal daha icat edilmedi bu dünyada…

*****

Güven kolay kazanılmaz diyenler elbette doğru söylüyorlar. Kim kazandığı güveni hiçe sayarsa, güven yerine güvensizlik ortaya koyarsa işi zor!

Biz onu sevmiştik, itimat etmiştik, güven duymuştuk, güvenmiştik diyenlere kim kulaklarını tıkadıysa, kim kapılarını kapattıysa, güvenle ilgili köprüleri atmış demektir.

Günümüz güvenle ilgili sıkıntıların kol gezdiği bir tabloyla karşı karşıya…

Güven denen duygu sarsılmaya görsün!

Hele ki mevzubahis olan ekmekse!

Ekmek güvenin sigortası, bazılarımıza göre şahdamarı…

Hatta güvenin teminatı!

Gerçi Veysel, dünyada kimseye güven kalmadı diye serzenişte bulunsa da, insan bir şeylere, birilerine güvenmek istiyor, inanmak istiyor, o güvendikleri için bu kadar da olmaz, bu kadar da yapmaz demek istiyor.

Çok şey mi bu istenilenler?

*****

Güvenin olmadığı yerde, tellal vurur davula, felaket geliyor diye başlarmış sokak-sokak duyurmaya.. Felaket ve tellal yan yana gelince de işte derlermiş yan yana geldiler, bunun adı felaket tellallığı değil de nedir?

Netice itibarıyla, “Namı diğer Felaket” denen arkadaş geldi, hanelerin orta yerine bağdaş kurup oturdu. Dolarla, altınla olan arkadaşlığının cemaziyülevvelini anlatıp duruyor. Dinleyenlerin hayretten ağzı bir karış açık!

Dinleyen olmasa da, ben anlatayım da diyor, siz ister dinleyin, ister dinlemeyin, ister anlayın, ister anlamayın!

Tellalın ise davulu patlak…

Patlak davulun tokmağı kayıplarda…

Hadi tellal görünürlerde yok, sesine ne oldu, en azından sesi duyulurdu bir köşeden!

Ses yok, soluk yok! Kimine göre kısık! Kimi grip oldu diye anlatıyor, Kimi ayazda çok dolaştı, dolaşmayacaktı diyor! Kimi duyuracağı haberlerin üzerine buzlu su içmiş ondan böyle olmuş babından bir şeyler söylüyor.

Tellal nerde? Gören yok! Bilen yok! Lakin haber çok! Haber çok amma, çare yok! Yine “-ecek”, yine “-acak” ne mi olacak? Güven kalmadı, dahası kalmayacak!

*****

Kasım ayının sonu, daha önümüzde uzun mu uzun bir Aralık var! Günler var, haftalar var, enflasyon var, zam var, zarar var!

Oysa, güven verenler, güven aşılayanlar, güven merkezli açıklamalar yapanlar neler söylemişlerdi neler!

Yalan mıydı?

Boş ve avutucu sözler miydi?

İşin içinde Hz. Mevlana’nın işaret ettiği gönül sadakası mevzusu var.

O gönül sadakası ki, yolda bırakılanlar için, ne bu dünyada da, ne deöbür dünyada da verilemeyen bir sadaka. İnsanı hem bu dünyada, hem öbür dünyada cayır -cayır yakar mı yakar!

Çünkü; Güven şakaya gelmiyor! Şaka kaldırmıyor! Espriye dahi tahammülü yok!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.