Bambaşka hüviyetlere bürünüldüğü, her şeyin hızla yaşanıp tüketildiği bir çağda yaşıyoruz, vakti zamanında hemhal olduğumuz birçok uğraşının, değer yargısının tarihe karıştığı da bir çağda…
Haberlerde takip ettiğimiz pek çok olay çılgınlık boyutuna ulaşmış durumda: İpe sapa gelmez nedenlerle işlenen cinayetler, öz evladını öldüren anneler babalar, intihar vakaları… Daha birkaç gün önce cereyan eden olayı hatırlayın lütfen; bir anaokulu öğretmeni evde temizlik yapacağını söyleyerek kocasının akşam eve geç gelmesini söyler. Fakat niyeti, planı bambaşkadır. Öz evladını bıçaklayarak öldürür, ardından kendisi ihanet eder. Bu hazin olaylara vesile olanların kimliğinin okumuş ya da okumamış, zengin ya da fakir olması hiçbir şey farkettirmiyor. Düştükleri çıkmazdan çıkamayıp psikolojisi bozulanlar ve yaşadıklarının üstesinden gelemeyenler. Bir nedeni de yalnızlık. Artık kalabalık aileler, saatlerce muhabbetlerin baş üstüne konulduğu muhabbetler, hayata anlam katan iştiyaklar içimizde barınmıyor. Belki bu cinayetleri işleyen müsebbiblerin etrafında yakınları, konuşabilecekleri, dertlerini paylaşabilecekleri birileri olsa ferahlığa kavuşacak yaşamları ve gönül dünyaları ama artık etrafımızda ya da içimizde birilerini istemiyoruz, birbirimizin yüzüne bakmıyoruz, davranışlarımız ve ilişkilerimiz menfaat odaklı sahte maskelere bürünmüş durumda.
Gelişmenin, kalkınmanın ancak ve ancak Batı eliyle olacağı inancı 19. Yüzyıl sonlarına kadar devam etti. Batının düşünürleri, aydınları kendilerini sorgular oldu. Hal böyleyken, gerileyen ve dağılma sürecine giren Osmanlı toplumu, kötü gidişi durdurmak için Batı tandanslı çarelere başvurmaya başladı. Halbuki asırlarca dogmatik modernleşme ve mutluluğun yolunun ekonomik ve teknolojik kalkınmadan geçtiğini düşünen ve buna iman eden Batılı kafalar oan bitenin muhasebesini yapmaya başladı, bizse tam teşekküllü bir şekilde bağlandık Batı medeniyetine ve kültürüne. Aramızda vicdanını yitirmemiş birkaç aydın çıkmadı değil, medeni ve ideal yaşamın ekonomik kalkınmada değil, ahlakta aranması gerektiğini savunan bir avuç insan, ama seslerini duyuramadılar ya da anlamak, sorgulamak insanımızın işine gelmedi, akıllarına yatmadı. Günümüz dünyasında nasıl ki teknolojiyi araç olmaktan çıkarıp amaca dönüştürdüysek, Batının her şeyini sorgulamadan bünyemize kattık. Bizi biz yapan ve ayakta tutan aile kurumumuz, insanlara yalnız ve yalnız Allah rızası için yol gösteren, insanların kendilerine inanıp güvendiği ulemamız ve eğitim kurumlarımız, ‘yandaki esnaf arkadaşım daha siftah yapmadı, oradan alın’ şeklinde cereyan eden içten ve derinlikli ticari ilişkilerimiz ve daha birçok şey bozulmaya, ve dahi yıkılmaya başladı. Son darbeyi teknolojiden yedik, bu süreç devam ediyor. Bahsinin geçmesi dahi büyük olaylara sebep olabilecek mahrem huy ve davranışlar, saygısızlık, her şeyin neticesini ve sürecini maddeye bağlama artık bünyemize yerleşti, söküp atmayı aklımızdan bile geçirmiyoruz hemen bu düşünceyi atıyoruz aklımızdan, hafzalamız almıyor. Hiç ölmeyecekmiş gibi, çok ayrıcalıklı insanlarmış gibi narsist bedenler ve akıllar yaşıyor artık aramızda. Her şey sıkıyor, her şeyden hemen hevesimizi alıyoruz, ruhumuzdaki boşluğu kapatma telaşesine döndürdük yaşantılarımızı.
İstenmeyen durumlar çoğunlukla aile kurumunda, çocuk yetiştirme tutumumuzda başlıyor. Bolluk ve sınırsız bir hürriyet içinde yetiştirdiğimiz can parçamız evlatlarımız yalnız ve yalnız kendini düşünen, ego patlamalarından kafasını kaldıramayan bireylere dönüştü. İlk darbeyi de kendilerini yetiştiren anne babalarına vurdular, etrafımız ailevi ilişkiler konusunda sitem ve şikayetlerle çevrilmiş bir halde. Çocuk anne babayı da, çevresindekileri de takmıyor, ebeveynlerini şikayet edip ceza almalarına neden olan evlatlarla dolup taşıyor hayatlar.
Atalarımızdan bize miras kalan kanaatkarlık, saygı, ahlak gibi erdemler içine düştüğümüz darboğazlardan çıkmanın en mühim nitelikleri olacak, en başta küçük yaşlardan itibaren yavrularımıza Allah korkusu bilinci kazandırmak. Yüce yaradandan korkan bir fert sorumluluklarının bilinciyle , kendini, ailesini ve toplumu ayakta tutacak kalkındıracaktır. Aksi halde hiçbir maddi zenginlik, kazanım ne ruhları doyuracak, ne de devleti kalkındıracak ve ayakta tutacaktır.
Bizler elhamdülillah Müslümanız, peygamberin övgüsüne mazhar olmuş asil bir milletiz, Türküz; bu yüzden silkinelim ve kendimize gelelim, dünyanın bize ihtiyacı var…