TARİHE YOLCULUK (296)
YAZAR MARAŞLI: “Benim dünyevileşmekten anladığım şey korkaklıktır. Bu kadar STK’nın sesinin çıkmayışını korkaklığa bağlıyorum. Sesimizi çıkarırsak hükümetten şundan, şunlardan faydalanamayız gibi. Bu kadar kötülük ve zulme sessiz kalmamızdaki tek sebebin korku olduğunu düşünüyorum. Korkuyoruz menfaatlerimizi kaybetmekten.”
Sema Maraşlı diyor ki; “Ne zaman Nisa suresi 34.âyet-i kerimeyi söylesem, işte “erkekler evde reistir, sorumluluk sahibidir. Evi koruyan, kollayan ve idare eden erkek olmalıdır. Hanımlar eşlerine saygılı, itaatkâr olmalıdır” dediğim zaman yüzlerce, binlerce bahaneler hanımlar tarafından sıralanıyor” diyor ve ekliyor: “Biz modernizm’i ve modernite’yi eleştirmiyoruz. Ama dini ona uydurmaya ve dini o şekilde yorumlamaya çalışıyoruz. Bir ilahiyatçı hanımefendi 34. Ayeti kerime için diyor ki, “Allah burada erkeği reis tayin etmemiş bir durum tesbiti yapmış. Demiş ki durum budur, haberiniz olsun. Tayin edilmiş bir aile reisinin olmadığını iddia etti ve ben duydum. Hanımefendiler oradaki itaatı başka başka yorumluyorlar.
ÇAĞIMIZIN EN BÜYÜK VEBASI: YALNIZLIK
İngiltere’de “Yalnızlar Bakanlığı” kurulduğunu dokuz milyon yalnız insanın yaşadığını ve “kışın gripten kırılıp” öbür dünyaya gittiklerini ifade eden Maraşlı, 50 dakika süren sohbetinde şu önemli hususları dile getirdi: “Yalnızlık çağın en büyük vebası! Ve bizde ona doğru gidiyoruz. Artık evlilik yaşı 40-45’ler oldu. Evlenemeyenler, evlenip ayrılanlar… Ciddi anlamda aile yıkılıyor. Bizim buna bir yerde muhakkak dur dememiz lâzım. Öncelikle sivil toplum örgütlerinin birleşmesi lâzım. Orada üç feminist yürüyor ve kanun değişiyor. Burada bizim sesimiz hiç çıkmıyor. Kim sesini fazla çıkarırsa medya ve sosyal medya diye bir şey var. Bu noktada ciddi anlamda etkili oluyor. Kanunlar düzeltmeden bu şeyleri değiştiremeyiz. Mağdur Hakları’yla ilgili bir programda Sefa Saygılı anlatmıştı. 6284 Sayılı Kanun sadece karı-koca ilişkisi değil. Adamın kızı eve alkollü geliyor. Baba, kızına “kızım alkol kokuyorsun git odana” diyor. Telefon açıyor, “babam bana sert davranıyor” diyor. Altı ay eve gelmesin. Adamı altı ay evden atıyorlar. Bunun gibi yüzlerce örnek var. Konya’da bir çalıştaya katılmıştım. Profesörü, profesör karısı evden attırmış. Profesörün gidecek yeri de yokmuş. Kapının önünde oturuyormuş. Devlet bana yer göstersin gitmem için diyormuş. Devlet o yeri göstermiyor. Adamı sokağa atıyoruz, ama ne yaparsa yapsın… gerisi yok. Ailesi yoksa otele gidecek. Geçen yıl gazeteden okumuştum. Arabada donarak ölmüştü evden atılan bir adam. Bunun gibi çok acı hikâyeler var. Aileye bu kadar darbe varken, aileye ciddi anlamda bu kadar olumsuz örnekler varken çok daha ciddi organize olup sesimizi duyurmamız lâzım. Kim çalışıyorsa Allah ona karşılığını veriyor. Şer için çalışana da hayır için çalışana da… O feministler en son masallara el attılar. Masallarda neden erkekler hep kahramanmış .. onu çıkaralım diyorlar. Neden kızlar masalın sonunda hep evleniyorlarmış.. niye evlilik dayatılıyormuş.. neden iyiler güçlü değilmiş.. Hele hele son dönem yurtdışındaki filmlerde hep başrolde kadın kahramanlar… Türk dizilerinde de format değiştirelim kadın kahramanları öne çıkaralım demeye başlamışlar.
KADININ GÜÇLERİ NEZAKETVE YUMUŞAKLIKTIR
Şu aralar güç zehirlenmesi de yaşıyoruz. Kadınlara altın tabakta güç ve mutluluk sunuluyor zannediyoruz. Aslında onun içinde mutluluk yok. Burada kadınlara güç diye erkeksi güçler dayatılıyor. Erkeksi güçle kadın mutlu olamaz. Kadının çok güzel güçleri var; letafet, nezaket, zarafet, yumuşaklık. Yumuşaklık en büyük güçtür. Katılık ta ölümdür. Biz kadınlar katılaştıkça, sertleştikçe ölürüz. Ne kadar esneksek o kadar hayattayızdır. Kadınla erkek arasında çekiciliği sağlayan şey fıtrat farklılığıdır. Kutup yâni eksi(-) ve artı(+) bir araya gelecek ve bir çekicilik oluşacak. Hanımlar diyor ki, akşam kocalarımız hiç yüzümüze bakmıyor. Diyorum ki ya kocanız kadınlaşmıştır, ya da siz erkekleşmişsinizdir. Fıtrat hiçbir zaman kendini inkâr etmez. Kadınlar hayatlarında güçlü bir erkek görmek istiyorlar. Ama medya ve dış dayatmalar onlara, güçlü bir erkek değil de her dediğini yapan emrine amade bir erkek modeli sunuyor. Feminizm ve modernite bir kere Müslümanların beynine tecavüz etmiş, zihniniz kirlenmiş. Bizim önce bunun farkına varmamız lâzım.”
Yarın Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Dini İlimler Fakültesi, Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ejder Okumuş’un sekülerleşmeye sosyolojik açıdan yaklaşımı ile değerlerimiz üzerindeki tahribatını ele alacağız.
YARIN: Dünyevileşme karşısında değerlerimiz.