Bir zamanlar çok güzel bir şarkı vardı. Sözleri de güzeldi, melodisi de…Sözlerini Sezen Cumhur Önal yazmış, Özdemir Erdoğan tarafından okununca da meşhur olmuştu bu şarkı. Sonrasında birçok sanatçı okudu.
Bu şarkı; ”Duyduk duymadık demeyin!” adını taşıyordu.
Sözleri eski zamanlarda ki, tellal duyurularını çağrıştırıyordu.
Onlarda söze, “Ey ahali, duyduk duymadık demeyin!” diye başlarlardı.
Bu hitap şekli duyan duymayan kalmasın, herkes duysun, bilenler, duyanlar duymayanlara iletsin, anlatsın babındaydı…
Şarkının sözlerine gelince, “Duyduk duymayın demeyin, doğru söyleyin” diye başlıyor, “Beklemekle geçti hayatım / Gece gündüz hep yalvardım / Kırıldı artık sazım” diye de devam ediyordu.
Siyasetçilerimizde söze, “Duyduk duymadık demeyin” diye başlamadılar mı? “Doğru söyleme” denen fasıl, bilerek-bilmeyerek bazen unutulup, bazen kaybolmadı mı? “Yalandan kim ölmüş” cümlesinin eline su dökmeye muvaffak olan oldu da, biz mi görmedik?
Kanallar, ekranlar, gazeteler, vaatleri, allayıp-pullayıp müjde üzerine müjde çekmediler mi?
Ne zaman olacağı, verileceği belli olmayan bir dizi vaadi olmuş gibi, hemen yarın veriliyormuş gibi müjde yağmurlarıyla bekleyenleri sırılsıklam ederek anlatmadılar mı?
Bir sevinç rüzgarı dalga dalga yayılmadı mı hemen?
Acaba verirler mi, ne zaman verirler, elimize kaç lira geçer, ne zaman geçer, ben zaten biliyordum böyle olacağını, bekliyordum da diyenler dökülmedi mi meydanlara, sokaklara?
Sonrası, bir kucak dolusu hayal kırıklığı yaşamadı mı insanlar?
*****
İnsanımız artık teselliyi şarkılarda, türkülerde aramaya başladı. Bir bakmışsınız, “Bekledim de gelmedin” diyor. Bir bakmışsınız, “Dert bir değil elvan elvan” demeyi deniyor. Bir bakmışsınız, “Ağlama değmez hayat” deyip geçiyor.
Duyduk duymadık demeyin misali söze başlayanlar, “bekle” diyorlar, yine bize beklemek düştü diye, “Kara bahtım, kör talihim, taşa bassam iz olur” diye bir yığın karamsar sözler, karamsar türkü ve şarkılar dilimizden düşmüyor.
Bizim siyasetimiz ve siyasetçilerimiz çok bekletti, çok inletti insanları!
Zamanında yerine getirilmeyen, illa ki, seçim öncesine denk getirilen, denk düşürülen, olmadı, oylar garanti olsun diye seçim sonrasına bırakılan en can alıcı vaatler, hep duyduk duymadık demeyin misali başlayan açıklamalara sahne oldu.
Milyonlarca insanı bekletmekle ne geçti elinize?
İnsanlar oy verdi, siyaset muradına erdi, lakin söz verenler sözünde hâlâ durmuyorsa, bu sefer o davulu insanlar eline almaz mı?
Duyduk duymadık deme, bizden umudunu kes, bana gönül bağlama, bana güvenme bundan böyle demez mi? Demez sanıyorlar! Biz ne yaparsak yapalım bizden vazgeçemez diye düşünüyorlar!
Çantada keklik halen en geçerli yaklaşım ve garanti görülen bir argüman!
Ne dersiniz, sizce de öyle mi?
*****
Bizimkisi gerçekten beklemekle geçen bir hayat. Bekleyenler onlarca yıldır o kadar çok ıslanıp kurudular ki, istisnasız hepsi hasta…
Sağlamım diyenlerin psikolojisi iflas etmiş durumda…
Bu bekleme ve bekletme, vebal getiriyor!
Güvensizlik getiriyor!
Vicdan kavramını sorgulatıyor!
İnsanlar anlaşıldı ki nazımız geçmiyor artık demeye başladılar.
Sazları kırıldı,
Sazlarının telleri koptu,
Mızrapları küstü,
Türküleri, şarkıları yarım kaldı.
Biz saz diyelim, siz onu iş diye okuyun, aş diye okuyun, ekmek diye okuyun, geçim sıkıntısı diye okuyun, hayat gailesi diye okuyun!
Sazın telini ve mızrabı da bu işlerin açmazları ve çıkmazları olarak okuyun!
*****
Bekleyen insanların neşesi kayboldu, yüzü sarardı, hayalleri karardı.
Rahat olun diyorlar!
Nereye kadar? Ne zamana kadar?
Merak etmeyin diyorlar?
Bu iş merak noktasını geçeli çok olmadı mı?
Merak, merak etmekten vazgeçti, boşu boşuna merak edip durmayın dedi, vurdu kafayı yattı!
Telaşa kapılmayın diyorlar!
Aman efendim, ne telaşı! Telaş, salaş yani derme-çatma bir kelime, bize gelmez, bize uymaz!
Beklemek alışkanlık olmuş. Yeter ki siz merak buyurmayın, Yeter ki bize bekleyin densin, ölene kadar bekleriz!
Sonra diyorlar ki, söz vermişsek yaparız. Ne zaman söz verdik de yapmadık!
Kime diyorlar bu sözleri?
Çalışanlara, öğrencilere, gençlere, emeklilere, asgari ücretlilere, işsizlere, diploması elinde atama bekleyenlere, 3600 ek gösterge ne zaman çıkacak diyenlere, Emeklilikte yaşa takılanlara…
*****
Bekleyenler, bekletilenler, soruyorlar, söz verdiler, sözlerinde dururlar değil mi?
Dururlar tabi, duracaklar, durmaları lazım diyenler kimseye söz söyletmiyorlar. Ve ekliyorlar,
yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır da diyorlar!
Yani az daha bekleyin, az daha sabredin, bize güvenmeye ve inanmaya devam edin!
Bıçak kemiğe dayanmış! Sabır taşları çatlamış! İnsanlar umutsuzca beklemekten yorulmuşlar!
Güven denen kavram yerle bir!
Bu insanlar nasıl rahat olsunlar?
Sözler, sürekli sahanın ortasında top çeviren, bilinmedik bir zamana oynayan, topu arada taca atan, auta şutlayan, seyirciye nişanlayan maçı uzattıkça uzatan hakemin işini kolaylaştıran oyunculara benziyor.
Söz isteksiz! Söz gayesiz! Söz hedefsiz! Söz kendi başını bağlamak yerine gelin başı bağlayanlara dönmüş! Söz dostlar alışverişte görsün mukabilinden…
Söz ne sevdiği ne sevmediği belli olmayan cinsinden!
Ne yapalım? Çok bekledik, biraz daha mı bekleyelim, yoksa beklemekten vaz mı geçelim? Görünen dağın ardı yakın desek, ortada ne dağ var, ne tepe!
Kar mı yağdı güvendiğim dağlara diyenlere, yok mu bir cevap verecek?