Yolcular uçağa binmek üzere apronda beklerken uçuş ekibini taşıyan araç gelir ve içerisinden kaptan pilot ve yardımcı pilot inerler. Yolcular büyük bir şaşkınlıkla bakarken bir elinde bastonu ve kolunda üç nokta bandı ile pilot diğer tarafta elinde bir tasma ve köpekle yardımcı pilot sağa sola çarparak uçağın merdivenlerinden çıkmaya başlarlar. Yolcular bunu “-Havayolu şirketinin şakası“ diyerek umursamaz ve uçaktaki yerlerini alırlar. Uçak piste çıkar ve kalkış için hızlanmaya başlar. Ancak zaman geçtikçe hızlanan uçak bir türlü havalanmaz. Pistin bitimine az bir mesafe kala yolcular durumun vahametini kavrar ve çığlık çığlığa bağırmaya başlarlar. Bu esnada uçak havalanır ve kaptan pilot derin bir nefes alarak yardımcısına der ki: “-Biliyor musun bir gün çığlık atmayacaklar ve hepimiz öleceğiz.”
Bu kıssayı çalışma arkadaşlarıma da zaman zaman anlatırım. Bir yerlerden gelen seslerin mutlaka dikkate alınması gerektiğini anlatması bakımından son derece önemlidir. Zamanla oluşan işletme içi körlükler sonucu gelen sesleri duymamak ya da görmezden gelmek ilerleyen zamanlarda daha büyük problemlerle baş başa kalmayı göze almaktır.
2015 yılına girerken Türkiye ekonomisini ne zorlukların beklediğini bilmemize rağmen gerekli tedbirleri almakta gecikmeye devam ediyoruz. Bir yıldır Amerikan Merkez Bankası’nın faiz artırımını konuşan buna dair tedbirler almaya çalışan koskoca dünya ülkelerine rağmen kimsenin dönüp bakmadığı ekonomik problemlerimiz her geçen gün büyüyerek devam edip gidiyor. Nereden baksanız Nisan ayından bu yana ülkenin bir numaralı gündem maddesi siyaset. Haziran ayında bir seçim yaptık nasip olursa Kasım ayında bir daha seçime gideceğiz.
Şu anda Türk ekonomisi için bir krizden bahsetmek mümkün değil ama yaklaşan tehlikeye karşı aylardır bir tedbir almadan beklemek gerçekten ürkütücü. 2001 krizini birçoğumuz yaşadık ve sonuçlarını biliyoruz. 2008 yılında ise koskoca kurumlara ve kredilendirme kuruluşlarının raporlarına rağmen aniden ortaya çıkan krizin dünyaya neler yaşattığını galiba unuttuk. Çin ve Avrupa büyümüyor. Amerika ise ne yapacağı belli olmayan bir saatli bomba. 2015 yılında Türev piyasaların büyüklüğü dünyada üretilen tüm mal ve hizmet üretimi toplamının 20 katına çıkmış. 2008 krizinde bu oran 11 misliydi. Yaşanacaklara dair bir erken uyarı sistemi yok fakat gelen sinyalleri de kimsenin ciddiye aldığını görmüyoruz.
Gelişmiş ülkelerin ve Çin ekonomisinin bugün beğenmediğimiz büyüme rakamları eğer bir durgunluğa girerse o zaman ne olur? Cevap aranması gereken asıl soru bu. Birçok ekonomiste göre 12-18 ay arasında sürecek bir durgunluk döneminin yaşanması kaçınılmaz. Bu durumda özellikle bizimde içerisinde yer aldığımız gelişmekte olan ülkeleri neyin beklediğini söylemek de imkansız.
Herhangi bir yeriniz ağrıdığında doktor teşhis koymadan önce bir takım tahliller ister sizden ve hastalığınıza dair ilk bulgular o tahlillerin içerisinde yer alır. Siz belki o rakamlardan bir şey anlamazsınız ancak doktor ilk baktığında neyin yanlış olduğunu görür ve sizin rahatsızlığınızı teşhis eder.
Türkiye’de birçok ekonomik gösterge bu gün itibarı ile normal kabul edilebilecek değerlerin üzerinde. Bu değerler siyasi belirsizlik sonucumu yoksa Dünya’da başlayan rüzgarın ülkemize gelen esintisi mi yıl sonuna kadar görmüş oluruz. Ekonomik olarak bekleyen yapısal reformlar noktasında adım atmakta üzülerek söylemeliyim ki geç kalıyoruz. Düşmeyen enflasyon yüzünden sorgulanan bir Merkez Bankamız var. Hâlâ Merkez Bankası’nın politika faizini artırmaması gerektiğini ısrarla vurguluyoruz. Ancak %15’i geçen piyasa faizleri ile sanayicinin esnafın ne yapacağını ne hikmetse kimse tartışmıyor. Yılbaşında ortalama 2.4 civarında dolar kuru tahmin eden şirketlerimiz dövizin bu seviyelerinin oluşturduğu tahribatı nasıl atlatacaklar. Sattığı malın maliyetini şu ortamda hangi sanayici doğru dürüst çıkartabiliyor acaba. Düşüremediğimiz işsizlik rakamları ile işçi bulamayan sanayicimizin işgücü problemleri noktasında hangi adımlar atılacak. Pazarlarımızda yaşanan siyasi ve ekonomik krizler sonucu oluşan ihracat kaybımızı nasıl önleyebileceğimizi bile doğru dürüst tartışamadan bunun üzerine birde turizm sektöründe yaşanan pazar kayıpları ilave olmuş durumda. Güven endekslerimiz her ay düşme eğiliminde. Ticaretin ve üretimin talep yetersizliği ve tahsilat problemleri ise her geçen gün artarak devam ediyor.
Yaklaşık iki yıl önce Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde Sayın Babacan yeni dönem ekonomi stratejisi başlığı altında 5 maddenin önceliğinden bahsetmişti. Bunlar cari açık, insan kaynağı, yerli kaynaklar, teknolojik üretim ve tasarruf oranları olarak özetlenebilir. Cari açıkta ve tasarruf oranlarının yükseltilmesi noktasında bazı kararlar uygulamaya geçti ve sonuçlar alınmaya başladı. Fakat diğer konularda aradan geçen süreye rağmen adım atılmadı. Hatta bu kadar önemli konular kamuoyunda doğru dürüst kendisine yer bile bulamadı. Türkiye üretim gücünün ve ihracat gücünün farkına varmak için gelen sesleri duymak zorundadır.