Dede Korkut hikâyelerinin günümüze uyarlanmış şekillerini ihtiva eden ve Ketebe’den çıkan ‘Korkut Ata Ne Söyledi?’ adlı kitabın kapağını artık yavaş yavaş açalım..
Aykut Ertuğrul ve Güray Süngü’nün editörlüğündeki çalışmaya omuz veren kalemlerin yaşça en büyükleri İsmail Özen, 1971 doğumlu; en genci ise 2000 doğumlu Mustafa Aplay.
Kitapta kimler yok ki; Arda Arel, Emin Gürdamur, Güven Adıgüzel, Kadir Daniş, Mustafa Çiftci, Osman Cihangir... Ne güzel, ne denli mühim, ne denli asil bir bir araya geliş, çaba; takdir etmemek ne mümkün, alkışlıyorum hepsini.
Böyle kıymetli bir çalışma beraberinde bazı sorular da getirmiyor değil; “Dede Korkut Hikâyeleri’ne bir şekilde yeniden yaklaşmak bugünden o güne bir köprü atmak mümkün mü? Yeni bir yorum mümkün mü? Mümkünse nasıl? Neyi değiştirip neye sadık kalmakla mümkün bu? Önemli olan hikâyenin meselesinin güncellenmesi mi, formun güncellenmesi mi? Ya da hiçbir şeyi bozmadan hikâyeleri esas haliyle yeniden dolaşıma sokarak hikâyenin bizi değiştirmesini mi ummalıyız? Bu hikâyeleri söyleten ruhla hâlâ bir akrabalık bağımız var mı? Varsa veya yoksa bu durum hikâyeye nasıl yansımalıdır?”.. gibi. Cevaplara ulaşmanın yolu iyi bir okuma ve araştırma yapmaktan geçiyor. Bu minvalde bir nebze de olsa fikir edinebilmeniz için kitabın merak unsurlarına halel getirmeden birkaç hikâye üzerinde durmak istiyorum, böylece okur belli bir ön intiba elde edecektir.
Orijinalindeki hikâye sıralamasının gözetildiği kitapta ilk hikâye olan ’Dirse Han Oğlu Boğaç Han’ı Güven Adıgüzel yeniden kaleme almış. Güven Adıgüzel dikkatli okurun hatırlayacğı üzere başta Cins olmak üzere pek çok yayında adına rastladığımız, hassas metinlerin naif bir yazarı.
Önce ’Dirse Han Oğlu Boğaç Han’ın aslını kısaca bir hatırlayalım, sonra da Adıgüzel’in metnine dair düşüncelerimi zikredeyim; “Toy edilirken Karatağ’a oturtulan ve çocuğu olmayan Dirse Han’ın bir oğlu olur ve Bayındır Han’ın boğasını öldürdüğü için Dede Korkut tarafından “Boğaç Han” ismiyle tesmiye edilir, bey olur. Biliyorsunuz eski Türklerde bir isminin olması, kişinin bir kahramanlık göstermesine bağlıydı.
Dirse Han’ın kırk yiğidi, oğlanı babasına kötüler. Babası avda oğlunu oklar. Annesinin sütü ve kır çiçeği oğlanın yarasına derman olur. Oğlan, kırk yiğit tarafından kaçırılan babasını kurtarır. Dirse Han oğluna taht verir.”
Şimdi Güven Adıgüzel’in hikâyesine geçebiliriz. Adıgüzel, başlığı; ‘Ben Boğaç Han, Dirse Han Oğlu! En Uzun Yaşayan Adalettir!’ olarak koymuş uyarlamasına.
Güven Adıgüzel’in yaklaşımı, dili ve üslûbu görkemli ve kadim kurucu bir metnin şanına yakışır hüviyette bana göre. Kelime seçimleri, mekân ve kişi adları o dönemin ruhuna sadık. Dolayısıyla okur benzer bir atmosferi hissedebiliyor, hadi mübalağa etmiş olmayayım en azından bir bağ kurabiliyor diyeyim.
İkinci hikâye Salur Kazan’ın Evinin Yağmalanması’nı Arda Arel yeniden ve kendi fıtratınca kaleme almış. Hikâyesinin başlığı ise ‘Dedem Korkut’u Çelik Çulluk’tan Kurtardığım Boyu.’ Orijinal hikâyeyle mukayese ettiğimizde Arel’in yorumunun özü itibarıyla aynı kaldığını ama motif ve kavramların bugünün dünyasına uyarlandığını görüyoruz.
‘Salur Kazan’ın Evinin Yağmalanması’ hikâyesini orijinalini hatırlayalım: “Salur Kazanoğlu, Oğuz beyleriyle ava çıktığı sırada, evine düşman gelir. Eşini, gelinini ve oğlunu esir alır. Gördüğü rüya üzerine avdan dönen Salur Kazan, düşman ellerine gider. On bin koyununu düşmana vermeyen çoban da kendisiyle gelir. Oğuz beyleriyle birlikte düşmanı yener ve topraklarına dönerler.”
Arda Arel’in mekân, zaman ve meşgaleleri değiştirdiğini söylemiştim. Torpil ve kızkaçıran patlatan, mısır yiyen, okula giden çocuklar girmiştir kadraja. Hal böyle olunca konuya da Arel’in küçük fırça darbeleri attığını görüyoruz.