EDEP YA HU!

Ali Dutal

Edep kelimesi bir çok manayı bünyesinde taşımakla birlikte genel olarak iyi huy, güzel ahlak, saygı anlamında kullanılmaktadır. Deruni olarak ise Allahü Teâlânın emirlerine ve Efendimiz(sav)’in sünnetine uygun yaşayan insanlar için kullanılır.

Bu yazımda daha çok edebin saygı, hürmet yönünü ele alacağım. Geçen hafta Mevlana Haftası münasebetiyle yapılan bazı etkinlikleri hürmete mugayir bulmam hasebiyle bu konuyu işleme ihtiyacı hissettim.

İslam’ın özünde edep yani güzel ahlak vardır. Edebin olmadığı hiç amelin sahibine faydası olmaz. Özellikle mukaddes değerlere karşı edepli, saygılı olmak çok çok önemli olup kişinin manen terakkisine tersi ise zelil, rüsvay olmasına vesile olur.

Saygı, başta Allahü Teâlâ olmak üzere Peygamber Efendimiz(sav)’e, tüm peygamberlerimize, ashaba, evliyaya, İslam büyüklerine, anne, babaya ve tüm büyüklere gösterilmelidir. Edepli insan saygıda kusur etmez, kusur ederse de pişmanlık içerisinde özür diler. Allah(cc)’a özür tövbe ile olur. Edepsiz kişi nefis ve şeytanın isteğini yerine getirir.

-Mesela, Peygamber Efendimiz(sav)’e saygı nasıl olur?

Öncelikle sünneti seniyyesine uymaya çalışmakla olur. Ayrıca, mübarek ismi anıldığı zaman salavat getirmekle olur. Hoca tiplemeli bir adam Allahü Teâlâya “celle celalühü” demeye Peygamber Efendimiz(sav)’e salavat getirmeye “YAĞCILIK” diyor. Bu edepsizliğin zirvesidir!

İslam büyüklerinin yaşantılarında edebe misal teşkil eden bir çok hikayeye rastlamaktayız. Beni en çok etkileyen hikayelerden birisi Şair Nâbi’nin hikayesidir. Gerçek bir hikaye olarak anlatılır. İnanıp inanmamak kişinin kendisiyle âlâkalı olması edep gerçekliğini ortadan kaldırmaz.

Şair Nâbi, Sultan 4. Mehmed döneminde hacca gitmek üzere bir kısım devlet erkanıyla birlikte yola çıkar. Kafile Medine-i Münevvereye yaklaşmış vakit gecedir. Kafile dinlenmek üzere uykuya dalar.  Efendimiz(sav)’e bir an önce kavuşma özlemiyle Nâbî’nin gözüne uyku girmemiştir. Kafiledeki bir paşa, ayaklarını kıbleye doğru uzatmış, uyumaktadır.

Hz. Peygamber(sav)’in beldesinde, edebe aykırı böyle bir gaflet hâlini bir türlü hazmedemeyen ve çok üzülen Nâbî, içinden gelen bir ilhamla kasidesini bir anda irticalen söyleyiverir.

“Sakın terk-i edebden kûy-ı Mahbûb-i Hudâ’dır bu/Nazargâh-i ilâhidir, Makam-ı Mustafâ’dır bu/…” diye devam eder.

Açıklaması şöyledir: “Burası Allah’ın sevgilisinin beldesidir. Cenâb-ı Hakk’ın nazar buyurduğu, Ravza-i Nebî’dir. Bu gökteki yeni ay, Bâbüsselâm kapısının yüreği yanık âşığıdır. Ayın kandili Cevzâ yıldızı bile ışığının nurunu ondan almaktadır. Burası, Allah (cc)’ın sevgilisinin ebedî istirahatgâhının, türbesinin bulunduğu yerdir ve fazilet bakımından Cenâb-ı Hakk’ın arşının bile üstündedir. Bu toprağın ziyasından, yokluğun karanlıkları ortadan kalktı. Bütün yaratılmışların görmeyen gözleri açıldı, çünkü bu toprak, gözlere şifa veren sürmedir. Bu dergâha edep ölçülerini gözeterek gir; çünkü burası meleklerin tavaf ettiği ve peygamberlerin tecelli ettiği bir yerdir.”

Kafile şafak vakti Medine-i Münevvere’ye girmektedir. Ravza-i Mutahhara’nın minarelerinden sabah ezanı okunmaktadır. Müezzin, ezanın ardından Türkçe bir kaside okumaya başlar. Nâbî, dikkat eder, okunan kendi şiiridir. Hemen minarenin kapısına koşar. Müezzine;

-“Allah aşkına, okuduğun bu kasideyi nereden öğrendin?” der.

Müezzin: “Bu gece rüyamda Efendimiz(sav)’i gördüm, bana: “Ya müezzin kalk yatma. Benim ümmetimden bana aşık bir zât benim kabrimi ziyarete geliyor. Muhabbetinden benim için şu kasideyi söylemiştir. İşte bu cümlelerle minareden onu istikbal et.’ Buyurdular. Ben de hemen kalktım. Peygamberimiz(sav)’in iltifatına mazhar olan aşık acaba kimdir diye düşünerek minareye koştum. Öğretildiği gibi okudum.” Der.

Nâbî, “Ümmetimden mi dedi?” diyerek sevincinden oracığa bayılıp düşer.

Konya’da medfun bulunan manevi şahsiyetlere hürmette kusur etmemeliyiz. Mesela, Mevlana Meydanın bulunduğu çevrede maneviyat ehli zatların mezarları çoktur. Mevlana Türbesi, Üçler Mezarlığı, Sarıyakup Mezarlığı, Hacı Fettah Mezarlığı sıradan yerler değil!

-Siz hiç mezarlıkta müzik aleti çalanı, şarkı türkü söyleyeni gördünüz mü?

İnsan mezara girince daha bir mahzunlaşır, sesini yükseltmez, dünyevi duygulardan sıyrılır yatanları ve kendisinin de bir gün buraya yatacağını düşünür.

-Mezarlığın duvarının dışında niye bu hassasiyet gösterilmez, anlamak mümkün değil! 

Mevlana Meydanında yapılan mitinglerde yüksek seste müzikler çalınmakta, şarkı türkü söylenmektedir. Bu yapılanların oralarda yatan maneviyat ehlini incittiğini düşünüyorum. Mitingler Kültür Parkta bulunan miting alanında yapılsın. Mevlana Meydanında bölgenin manevi dokusuna uygun faaliyetler yapılması daha hayırlı olur hissiyatı içerisindeyim.

Sözde değil; özde EDEP YA HU!

 

 

 

 

 

 

 

 

 


 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.