Danıştay’ın kuruluş yıldönümü törenleri sırasında yaşanan çirkinlik, ne yazık ki son dönemlerde ülkemizde siyasal iktidarın hukuk tanımazlığının, yargıyı siyasallaştırmaya çalışma ve yargıya ayar verme çabalarının bir görünümüdür.
Eleştiriye karşı tahammülsüzlüğünü her ortamda belli edenlerin bazı gerçekler yüzlerine vurulduğu zaman eleştiren yargı mensubuna “cübbenizi çıkarın” demesi gerçekten manidardır.
Paralel yapı üzerine seçim stratejisi yürüten sayın başbakan şimdi de yargı mensuplarının cübbelerine kafayı takmış görünüyor.
Geçtiğimiz günlerde Anayasa mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ı cübbeyi çıkarmaya davet eden başbakan şimdi de Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’na davet yolladı.
Hukuka olan saygısızlık demokrasi ve eleştirilme kültüründen yoksunlukla birleşince ne yazık ki bu çirkin tablolar ortaya çıkmaktadır.
Haşim Kılıç’ın hukukun isyanı olarak gördüğüm çıkışının ardından, bence -konuşma süresinin uzunluğu- dışında herhangi bir kusur bulunmayan Metin Feyzioğlu’nun konuşmasını da yerinde buldum.
Konuşmacıya yapılan saldırı ve hakaretin savunmaya, adalete, hukuka ve demokrasiye yapıldığını düşünmekteyim ve ne yazık ki bu saldırının, hakaretin faili bizzat başbakanımızdır.
Metin Feyzioğlu’nun konuşmasını sorgularken, cumhurbaşkanının tavırsızlığını da sorgulamamız gerekir.
Toplantı sırasında konuşmacıya -sözüm ona- edep dersi verirken, yanında Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olduğunu unutacak kadar öfkesine yenilen başbakanın yaptığını da sorgulamamız gerekir.
Tüm Türkiye’nin başbakanı olması gereken birinin böyle bir tepki vermeye hakkı yoktur. Temsil makamındakilerin, iktidardakilerin bu tip toplantılarda öfkelenme hakları, eleştirilere karşı yerlerinden fırlama hakkı yoktur.
Bence değil ama varsayalım Türkiye Barolar Birliği Başkanı'nın konuşması "edepsizlik"... Peki, yanında cumhurbaşkanı varken sıradan bir dernek veya oda kongresindeki gibi konuşmacının sözüne oturduğu yerden müdahale eden, kürsüye yürüyen kişinin tavrı nedir?
Aynı şekilde cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan kişinin yanında hoplayıp zıplayan bağıran başbakanı susturup oturtması gerekirken, ortaya makamının ağırlığı gereği tavır koyması gerekirken onun peşinden toplantıyı terk etmesi ne olarak adlandırılır?
Abdullah Gül o toplantının konuğudur… Başbakan gitse bile o toplantıda kalmalıydı. Ağırlığını korumalıydı… Başbakanın işaretiyle hareket etmesi Türkiye Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanı olmadığını ve olamayacağını bir kez daha göstermiştir... Tıpkı başbakanın 76 milyonun cumhurbaşkanı olamayacağını gösterdiği gibi…
Çok tartışılan toplantıda herkes kendine yakışanı yapmıştır...
Feyzioğlu konuşma süresinin uzunluğu dışında bir hakaret ve kusur içermeyen konuşmasında son derece nazik bir üslup kullanmıştır. Kendine hakaret edildiğinde bile üslubunu bozmamıştır… Bu medeni insan tavrıdır. Türkiye Barolar Birliği Başkanı başbakanın bu hakaretini hak edecek bir konuşma yapmamıştır. Konuşmacı ne derse desin başbakanın bu tarz tepki verme lüksü yoktur. Konuşma süresi uzun olsa bile tepki gösterecekse bile başbakan ya toplantı çıkışında ya da sonrasında gittiği toplantıda cevabını vermesi gerekirdi. O toplantı sırasında yapılan hareket sadece Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av.Metin Feyzioğlu’na değil; Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlığı makamına karşı da yapılmış bir harekettir diye düşünmekteyim.
Bu ülkede herkes başbakanı sevmiyor ama neredeyse her gün neredeyse yirmi kanalda canlı yayınlanan birer saatlik konuşmasına tahammül ediyor…
Bir başbakanın da sanırım eğer tüm ülkenin başbakanı ise konuşmacıların eleştiri ve söylemlerine sonuna kadar tahammül edebilmesi gerekiyor…
Demokrasi kültürü, nezaketi tahammülsüzlüğü kaldırmaz…
Bu anlayış, ülkemizin kaderi olmamalı…
Eleştiriyi hoş görebilen, konuşmalara tahammül edebilen zihniyetler tarafından yönetilmeyi diliyorum…