Eğitim- öğretim kelimelerinin geçtiği her yerde öğretmenler gündemin tek konusu haline geliverir. Burada konumuz öğretmenler değil. Eğitimi toplumun tüm kesimlerini içine alan bir toplumsal sorun olarak ele almak niyetindeyim. Çünkü öğrenme ve eğitim toplumun tüm kesimleri tarafından, tv, sanal sosyal ağlar, her birinden en az okulda öğrendiklerimiz kadar malumat edinmekteyiz. Pandemi sonrası değişen dünyada internet ve sosyal medya, liderliği eline geçirdi bile diyebiliriz.
Okulda ya da sosyal medyada bir konunun tüm detaylarını belki öğrenebilirsiniz ama gerçek hayatta sorular matematik dersinde sorulduğu gibi karşımıza çıkmıyor. Sorular sorunlara dönüşüyor ve format değişince şaşıp kalıyoruz. Bir boksöre bir hareketi defalarca yaptırırsınız ama sokaktaki adam boks eğitimi almadığı için kaldırır taşı vurur kafanıza tüm eğitiminiz boşa gider. Kaldı ki okullarda bize sadece paket halinde hazırlanan içerikleri öğrenmekle sorumlu tutmaktadırlar. Malumat furuş ve ayaklı kütüphane olmak bizi hayatta tutmaya nasıl yardımcı olur? Hayatta kalmak konusunda okulun hayatımızdaki yerini güncellememiz gerekiyor.
Okul hayatınızdan en çok aklınızda kalan öğretmenler hangileri acaba? Sürekli öğrencisini doldurmak zorunda hisseden, müfredatı yetiştirmek derdine düşen, notla tehdit edenler unutulup gittiler. Ama hayata ısıtmaya çalışanlar, hayattan örnekler verenler, hayatın gerçeklerine dikkat çeken, anlattığı konunun önemini, ne işe yaracağını anlatan öğretmenler hep aklımızda kalır. Benim için biyoloji hocamız Osman Kırlar, Edebiyat hocamız Niyazi Ekinci ve Meslek Dersleri hocamız Bekir Kutlu hep saygı ve sevgiyle anılacaktır.
Tarih ya da yabancı dil öğrenmek isteyen birinin mazeretleri yersizdir. Kelimeleri aklımda tutamıyorum, tarihler ve isimler aklımda kalmıyor gibi mazeretler aslında bizim gerçekten istemediğimizi gösterir. Gerçekten istemenin yolu ise onun gerçek hayatta karşılığının ne olduğunu, ne işimize yarayacağını bilmekten geçer. Örneğin Endonezyalı birine aşık genç için Bahasa dilini öğrenmesi 5-10 gününü alır.
Edebiyat öğrenmek, dilini terbiye etmeli, oradan aldığı şiirleri ve cümleleri hayatında kullanmayı öğrenmeli insan. Yoksa bir dakikada on kere kanka diye hitap eden bir genç, dilinin yetersizliği dışında bir şey kanıtlamıyor. Dil yetersiz olunca maalesef zihin de ona bağlı olarak gelişmiyor. Ahmet Haşim’i, Mehmet Akif’i ve Yahya Kemal’i okumayan kişinin dilini geliştirmesi mümkün mü?
Hayatta kalabilmek için ne kadar çok şey öğrenmemiz gerekiyor? Aslında o kadar da çok şey öğrenip ayaklı kütüphane olmaya gerek yok. Bilginin artık çığ gibi büyüdüğü dönemlerden geçiyoruz. Bu hıza kişinin ulaşması ne kadar mümkün? Hangi alanda kendimizi geliştireceğiz de olan biteni kavrama imkânımız doğacak ve hayatı daha anlamlı yaşama imkânı bulacağız? İnsanlarla iletişimimizde ve davranışlarımızda ölçülü davranmayı öğrendiğimizde hayata tutunmak ve başarılı olmak için önemli bir adımı atmış oluruz.
Peki okuyarak mı öğreneceğiz yoksa yaşayarak mı? Kuantum fiziği öğreneceksek diz kırıp oturup çalışmak ve teorik olarak düşünmek öğrenmenin tek yolu. Ama kalıcı değer edinmek isteyen için yaşayarak öğrenmek daha iyidir. Tecrübeye dayalı olarak öğrenme belki pahalı ama en kalıcı öğrenmeyi sağlar.
İster ana-baba olun bir çocuk karşısında, ister bir öğretmen olun genç karşısında, isterse bir medya patronu olun toplum karşısında; çocuğa, öğrenciye, gence ve topluma ileride ne olmak istediğini iyice gösterir ve gelecekteki tasavvuruna aşık ederseniz, sürekli gelişim ve öğrenmenin önüne geçemezsiniz. Kişinin hayal ettiği şahsa, toplumun olmak istediği hüviyete bürünmesi sadece aşka bağlıdır. Aşık maşukun peşine düşer, hep gelecekte kavuşacağı maşuku için bir çaba içinde olur ve önüne gelen her bilgiyi adeta yutmaya çalışır.
Bizim toplum olarak her konuda fikri olan, her şeyi bilen öğretmenden çok, örnek ve lider karakterlere ihtiyacımız var. Bilmediğini söylemekten çekinmeyen, hata yapan ama hatasından ders çıkarabilen, şaşırabilen, hayret edebilen, hayal ettirebilen, yaptığı ile ilham verebilen, ağlayabilen örnek şahsiyetlere ihtiyacımız var. Konya Yeni Sinemadan çıkan çok Cüneyt Arkın’lar hatırlarım. Sahtekarlara özenenlerin ise kime benzediğini hepiniz bilirsiniz. Âşık olun ama neye âşık olduğunuza dikkat edin. Çünkü maşuk, aşığı gittiği yere götürür.