Eğitimde çok şükür her kademede öğretmenlerimiz ve okullarımız var. Ancak istediğimiz başarı ve arzu ettiğimiz performansımız yok! Dünyada ilk beş yüze girebilen üniversitelerimiz parmakla sayılıyor. Tarihte ilmin beşiğini oluşturan ecdadımıza layık bir eğitimi bulabilmiş değiliz. Semerkant’ı, Buhara’yı, Selçuklu ve Osmanlı’nın yükselme devirlerini mumla aramaktayız. Yüzyıldır batı medeniyetini taklit ediyoruz ancak ardına yetişemiyoruz. Çünkü kendi değerlerimize uygun bir sistemi henüz geliştiremedik. Son yıllarda düzenlenen "Teknofest" heyecanımızı artırdı ve hepimizi ümitlendirdi. İnşaallah yeni bir ivmeyle yeni bir başlangıçla yeni yüzyıla "Bismillah" diyeceğiz. Bu yeni başlangıç sürecinde ise eğitimde sacayakları hükmünde bazı temel unsurları güçlendirmek durumundayız.
Öncelikle, ilk ve orta öğretim düzeyinde çocuklarımızın kabiliyetlerine ve isteklerine göre öğrenci, aile ve rehber öğretmen üçlüsü ile çocuklarımızın mesleki branşlara yatkınlıkları belirlenmelidir. Mühendislikler başta olmak üzere teknik eğitimde lisans düzeyinde son iki yıl, ön lisans düzeyinde ise ikinci yıl, öğrencilerin çalışacakları alanda tecrübe ve bilgiyi aynı anda kazanmaları için ve vaktin yarısı teorik eğitim yarısı da staj olacak şekilde düzenlenmelidir. Eğitim ve diğer branşlarda da mezun olan öğrenci dünyanın neresinde olursa olsun mesleğini icra edecek beceri ve kabiliyette yetiştirilmelidir.
Özellikle eğitenler, eğitilenler (öğrenciler) ve eğitim müfredatı ideal olduğunda istenilen hedeflere varmamak mümkün değildir. Güzel hazırlanmış bir müfredatı öğrencilerimize severek, istekle verebilmek aşkı ve gayreti; eğitenlerin isteğini, kalitesini ve samimiyetini artırmakla mümkündür. Öğrencilerin kabiliyetlerine göre branşlarını seçebilme imkânı ve mezun olduklarında rahatlıkla mesleklerini icra edebilme, iş bulabilme imkânı çok önemlidir. Bu bağlamda hem öğrencilerin hem de eğitimcilerin ülkemizin içinde standart bir hayat seviyesini tutturabilme konusunda ümitli olmaları önemlidir. Bu noktada ifade etmek gerekir ki son yıllarda bütçemizin birinci kalemi eğitime tahsis edilmekte ve/fakat tahsis edilen bütçenin önemli bir kısmı fiziki alt yapı, bina gibi işlere ayrılmaktadır. Alt yapı ve bina gibi işler hayati olmakla birlikte eğitimcilerin özlük haklarının yaşam kalitelerini yaptıkları işe yakışır seviyelere getirecek şekilde arttırılması da en az bunlar kadar önemlidir.
Diğer yandan, eğitimde eğitimcinin kalitesi de çok önemlidir. 1977-78 senelerinde Bülent Ecevit'in koalisyonla iktidar olduğu dönemde, binlerce lise mezunu gençlerin üç buçuk aylık bir eğitimle öğretmen olarak atanmaları "Üç buçuk ayda kabak bile yetişmez" ifadesi ile toplumda karşılık gördü. Bize göre eğitimde kaliteyi o senelerde kaybettik. Bu kayıp iyi eğitilemeyen nesiller olarak milli eğitimde yıllar boyunca kalite düşmesine sebep oldu. Bugün bile bu kayıp telafi edilebilmiş değildir. Benzer uygulamalarla hak edilmeden meslek sahibi istihdamı eğitimcilik mesleğinin gerilemesine neden olmaktadır. Benzer olarak yakın geçmişte, sınav sorularının çalınıp hak etmeyen kişilerin eğitim camiasına atanmaları da eğitim sistemimizin kalitesine yakın dönemde vurulmuş en önemli darbe olarak zikredilebilir.
Büyük müfessir ve asrın alimi Bediüzzaman da öğretmenlik mesleğine çok önem vermiş, çocuklar için ailelerinden sonra en önemli kişinin öğretmenleri olduğunu belirmiştir. Hatta "Dindar bir öğretmene her gün on altın verirdi" ifadesiyle öğretmenlerin en büyük güzellikleri hak ettiklerine inandığını da ifade etmiştir. Öğretmenlik, gönül işidir büyük bir fedakarlıktır. Sırf geçim meselesi için yapılacak bir iş değildir.
Son olarak, müfredat da eğitimde en önemli bir faktördür. Müfredattaki çelişkilerin giderilip öğrencilerimizin zihin duruluğunun temini çok önemlidir. Bu doğrultuda, evvela müfredatımızda fen bilimleriyle din bilimlerinin barışıklığını temin etmek zorundayız. Fen biliminin Tabiat (Doğa), Evrim, Doğal Seleksiyon, İçgüdü ve Tesadüf gibi konulardaki temel çelişkilerin giderilmesi çok önemlidir. Zira, müfredatlarımız çocuklarımıza fen bilimleri ile bu bilimlere konu olan tabiatın ve tabiat kanunlarının sonsuz kudret sahibi bir yaratıcının eseri olduğu bilgisini de muhakkak vermelidir. Çocuklarımızın tabiatın, içinde kanunların yer aldığı her an kontrol edilen ve her an değiştirilebilen ve bize emanet olarak verilen ilahi bir sanat eseri olduğunun, bazı canlıların bazı dönemlerde (çağlarda) yaratıcı tarafından ortadan kaldırıldığının farkına varması sağlanmalıdır.
Eğitimde insanın yaradılışına uygun, en doğru eğitim nasıl olmalıdır sorusunun özetle en güzel cevabı Bediüzzaman’ın ilgili eserindeki ifadesinde yer alır: "Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder (çift kanatla uçulur). İftirak ettikleri vakit (ayrıldıklarında), birincisinde taassup (fenni keşiflere itiraz), ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder (Kâinatın yaratıcısının sonsuz kudret sahibi Allah olduğunu bilememek, tabiata, tesadüfe, sebeplere inanmak)"(1)
Çocuklarımız güzel bir geleceğe kavuşmasın mı? Yeni nesiller yeni müfredatla şenlenmesin mi? Elbette ki çocuklarımızın hakkıdır, elbette ki bu işi yapmanın zamanıdır.