Hafta sonu, bir birliğin hayvan yetiştiriciliği ile ilgili bir genel kuruluna katıldım. Genel kurul yapılacak, öyle önlemler almışlar ki, seçmenden çok, güvenlik görevlisi ve görevli var. Büyük bir tantana ile başarılarını anlatıyorlar, içeriyi üyeden çok misafirle doldurmuşlar...
Bende üye idim ama, beni üyelikten atmışlar, çünkü önceki dönem aday olmuştum başkanlığa... Önüne gelen giriyor beni almıyorlar, kavga gürültü, bin bir zorlukla içeri girdim, içeride yanıma 5 tane güvenlik görevlisi diktiler, hızlıca maddeler okundu, maaşlar 7 şer bin liraya çıktı, ödenekler en yüksek devlet memuru seviyesine getirildi, makam arabasının değiştirilmesi kararı da çıktı, ben itiraz edince üye olmadığım gerekçesi ile beni 20’ye yakın güvenlik görevlisi ile dışarı çıkarttılar. 20 dakikada seçim yapıldı, muhalif gruba da kaybettiniz çıkın dendi, 4 yıllığına tekrar güya güven tazelendi..
İşin ilginç yanı, tekrar kazanan grup trilyonlarca yolsuzluktan, şu anda Konya’da ağır ceza mahkemesinde yargılanıyorlar, 9700 üyesi olan birliğin seçimlerine Ramazan ayına getiriyorlar, işlerin yoğun olduğu aya getirip oldubitti yaparak, göz açıklık yapıyorlar...
9700 üyesi olan birliğin seçimleri kaç kişi ile yapılıyor derseniz, vereceğim rakama inanamayacaksınız, sadece 170 kişi ile... Oyların 129’unuda aldınız, güvende tazelediniz, maaşları da artırdınız, buyurun ülke sizin artık...
Olur mu böyle, bu doğru mu? Olayı şekle uydurmak, gücüne güç katmak, küçük bir olayda bile bunlar dönüyorsa başarının anahtarı ne? Binlerce, milyonlarca çocuğumuz, KPSS sınavlarında başarılı olmak için ter dökerken, işe girmek için bin bir sıkıntı çekerken, bu nedir, bu şark kurnazlığı yapanın yanına kar mı kalacak kardeşim...
Başarının sırrı Türkiye de uyanık olmak, iyi ilişkiler kurmak. Güçlünün yanında dalkavukluk yapmak mı olacak, bu mu doğru, yoksa baştan itibaren hepsi eğrimi?
Türkiye’nin en büyük problemi başa gelenin gitmeyi bilmemesi... Osmanlı padişahlarından daha büyük saltanat sürmeleri, işin en kahredici yanı ise çapı 5 para etmeyen bu adamların toplumda başarılı gözükmesi ve maalesef kendi çaplarında da olsa saygı görmeleri…
Ya anlayamadığım bu ülkede asil Türk ruhu nerede? Suya sabuna dokunmayan, lüzumsuz işlerle, yazılarla, yoksa birilerine methiye düzmekle mi meşguller?
Bu devletin savcıları, müdürleri, valileri, milletvekillerinden niye yiğitçe sesler duymuyoruz? Doğruyu söylemek çok mu zor? Sadece kendi partisine yandaş diyerek, hırsıza hırsız denmeyecek mi?
Yoksa sesi daha çok çıkanın haklı olduğunu zannedersek vay halimize... Kalabalıkların hep aynı yöne gitmesi, o kalabalıkların doğru olduğunu göstermez ki, durun kalabalıklar bu sokak çıkmaz diye bağırmak için illa üstat Necip Fazıl mı olmak lazım?
Eğri ile doğruyu söylemezsek, bin tane havaalanı da yapsak, bin tane barajda yapsak, sabahlara kadar namazda kılsak olmaz... Haksızlık karşısında susan şeytandır diyen bir dinin mensubu isek, haksızlığa boyun eğmemeli, doğruya doğru, eğriye eğri dememiz lazım…