Üç yaşlı adam bir bankta sohbet ediyorlarmış. Yetmiş iki yaşında olan şöyle demiş:
─ Ölünce Abraham Lincoln gibi büyük bir liderin yanına gömülmek isterim.
Yetmiş dört yaşında olan da büyük bir şevkle istediğini dile getirmiş:
─ Ben de çok zeki, bilge ve barış yanlısı, Albert Einstein’ın yanına gömülmek isterim. Doksan iki yaşındaki ihtiyar da dayanamamış:
─ Öyleyse ben de Sophia Loren’in yanına defnedilmek isterim.
Diğer iki yaşlı adam şaşırmış:
─ İyi de o daha ölmedi ki!
─ Ben de, demiş ihtiyar, ben de!
Hayatta seçim yapılabilecek, seçim yapılmadan da elde edilebilecek ve doyum yaşanabilecek onca şey var. Buna rağmen zihin ölüm odaklı. Olumsuza, kötü sonuçlara ve yok olmaya. Osho, “Hayat bizim için bir sorun olduğu için ölümün de sorun olması kaçınılmazdır.” diyor. Ya geçmiş odaklı ya gelecek kaygılı, yaşamın özünü anlamaya çalışırken asıl özü kaybeden, insan!
Avustralyalı yerlilerden, Aborjinler, daha önce bahsetmiştim. Hayatı anlamlandırmanın çok basit olduğunu ve sadece insanların anlayamayacağı bazı şeyler olduğunu söylerler. Biz de o anlaşılmayanı pek severiz. Zihnimiz kurcalar, kurcalar ve nihai bir sonuca ulaşmaya çalışır. Nihai sonuç, ölüm. Başını ya da sonunu düşünmeden, sebep sonu ilişkisi kurmadan mutlak güvenle hareket etmek çok zor. Ancak hayatın her aşamasında tereddütler, merak ve korkular bizi bir yere götürmez. Öylece evde oturup durmamız gerek o halde, sırtımız güvende, ta ki ev yıkılana kadar!
Günümüz yaşantısını simyaya benzetiyorum. İnsanoğlu yaşamı kolaylaştıracak her şeye sahip, açlıktan ölenler ve susuzluk çekenler için bir lokma ekmek, bir bardak su çok kolay bile şekilde sağlanabilir. Buna rağmen bir yerlerde birileri hala bu yaşamı atlıyor. Çünkü bitecek. Şimdi, şu anda sonsuz neşesiyle var olan anı atlıyoruz ve ölümsüzlüğü istiyoruz. Yaşam değerli çünkü ölüm var. Ölüm de değerli çünkü yaşıyoruz. Simyacı olmayı bırakıp öze dönüşe odaklansak iyi ederiz sanki, he? Sınırlara, mevkilere, makamlara, o makamların sahiplerinin ne söylediklerine fazla kulak asmadan, bizi çevreleyen ve içine alıp ele geçiren ne varsa umursamadan…
“Ekmek yoksa pasta yesinler.” sözü hiç hoş karşılanmamıştı zamanında haliyle. Ancak benim bahsettiğim pasta ise çok değerli ve biz o pastayı kremaya tercih etmeyelim.