Geçtiğimiz günlerde TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) 2013 yılına dair ekonomik büyüme rakamlarını açıkladı. Bu rakamlar neyi ifade eder ne işimize yarar bu gün kısaca bunlardan bahsetmek istedim. Ekonomik büyüme verileri belli bir zaman aralığında oluşan mal ve hizmet üretimindeki artışın ifadesidir. Bu açıdan bakıldığında ülkemiz 2013 yılında % 4 büyüme göstermiştir. Bu toplam rakamın alt başlıklarına bakacak olursak imalat sektörü % 3,8 Tarım, % 3,1 Ticaret, % 4,9 İnşaat, % 7,1 Finans sektörü % 9,8 büyüme göstermiştir. Türkiye yakaladığı siyasi istikrarın meyvelerini 12 yıldır topluyor. 2002-2008 yılları arasında ortalama % 6,8 büyüme yakalamış ve bu dönemde gelişmiş ülkelerle arasındaki farkı hızla kapatmıştır. Ancak 2008 sonrası dünyanın yakalandığı ekonomik kriz her ne kadar bizi gelişmiş ülkeler kadar etkilemese de ekonomik büyümemizi yavaşlatmıştır. Son 5 yılın büyüme ortalaması %3 ‘ere gerilemiştir Dünyada yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen 2013 de gösterilen bu performans Türk Ekonomisinin gücünü göstermekte. Ne var ki büyük hedefleri olan ülkemiz için büyüme rakamlarını daha yukarılara taşımamız ve bunu kalıcı hale getirmemiz son derece önemlidir. Büyüme rakamları içerisinde asıl dikkat çekilmesi gereken unsurlar bana göre 2013 de artan tüketim harcamalarıdır. Zira Maliye Bakanımız Sayın Şimşek te 2013 büyümesine iç talebin 6,4 puan katkı sağladığını ve bunun özel tüketimden geldiğini basın toplantısında açıklamıştır. Benim dikkat çekmek istediğim noktada burası işte. Zira üretimin katkısı harcamaların katkısından daha küçükse bu büyüme sürdürülebilir değildir. Harcayarak büyüyorsanız milli gelirinizi aynı ölçüde artıramazsınız. Türkiye nüfus artış hızı gelişmiş ülkelere göre daha yüksek ve her yıl işgücüne genç nüfustan katılım oluyor. Bu büyüme rakamları her yıl istihdamı %3 civarında artırsa bile işsizliğin azalmasını sağlamıyor. İkinci husus tüketim ortalamanız büyüme rakamınızdan daha yüksekse mutlaka harcamalarınız gelirinizden yüksektir. Bu durum ise sizi borçlandırmaktadır. Geçen yıl finans sektöründe görülen büyüme rakamı da bunu teyit etmektedir. Bugün itibarı ile Türkiye’nin kamu maliyesi birçok AB üyesi ülkeden daha iyi durumdadır. Düşen faiz ve daha az borçlanan hazine Finans kuruluşlarının reel sektöre ve tüketiciye daha çok kaynak aktarmasını sağlamışken biz bu kaynakları yatırıma dönüştürmek yerine tüketmişiz. Bu ise karşımıza yüksek cari açık düşük tasarruf oranı çıkarmakta. Ekonomi yönetiminin banka kartlarına uzun taksitlere ve tüketici kredilerine önem vermesinin sebebi budur. Ayrıca BES (Bireysel emeklilik sistemi) uygulamalarına devlet desteği de düşük olan tasarruf oranının yükselmesi ayrıca yaşlanan Türkiye nüfusunun orta vadede sosyal güvenlik sistemine getireceği yükü bir miktar azaltması açısından son derece olumlu adımlardır. Ayrıca son aylarda yükselen ihracat ve daralan cari açık makası 2014 yılında cari açığın kontrol edilmesine yardımcı olacak. Gelişmekte olan ülke ekonomileri ve özellikle BRIC (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin) ülkeleri ile ülkemizin parametreleri karşılaştırıldığında yatırım oranlarımızı yükseltmemiz , tasarruf oranlarını artırmamız lise ve üzeri eğitim alan nüfusumuzun oranını yükseltmemiz gerekmektedir. Zira yatırımı artan ülkede nitelikli ve eğitimli işgücü ihtiyacı da artacaktır. Artan ihracatımızın ekonomik olarak büyümemize lokomotif olması için yüksek teknolojili ürün ihracatımızın oranı yükselmelidir. Bakınız sadece geçen yıl Türkiye cep telefonu ithalatı için 3 milyar dolara yakın ödeme yapmış. Tüketim malları kaleminde ithalat 30 milyar $ ı geçmiş durumda. Oysa Tim (Türkiye İhracatçılar Meclisi) rakamlarına göre geçen yıl tüm imalat sektörümüzün ihracatı 130 milyar $ civarında. Biliyorum ki bugünden yarına hemen düzeltilebilecek sorunlar değil bunlar. 2023 için iddialı hedefleri olan Türkiye sürdürülebilir bir büyüme modeli geliştirmek zorundadır.