Eleştirinin sonu mu?

Yusuf Alpaslan Özdemir

İngiliz yazar Terry Eagleton günümüz edebiyat eleştirisinin en önemli ve etkin kalemlerinden biri bilinir. İletişim’den çıkan ‘Edebiyat Nasıl Okunur’ adlı kitabında edebiyat eserlerinin çözümleme sanatının da tarihe karışmasına az kaldığı minvalinde üzücü bir öngörüde bulunur, ‘Edebiyat Nasıl Okunur’ ile bir geleneği kurtarma çalışmalarının mütevazı bir parçası olmayı amaçladığını söyler ve bir ikazda bulunur; “edebi metinlerin dillerine karşı bir miktar hassasiyet geliştirmeden, bu metinler üzerine siyasi ya da kuramsal sorular soramayız.”

Eagleton’un sadece edebiyat eleştirmeni olmadığını, farklı ve geniş bir yelpazede düşündüğünü, kalem oynattığını görürüz. Meselâ kitaptaki şu tespitleri birlikte okuyalım;

"Acı, ölüm, sempati, felaket, sorumluluk ve özgürlük gibi ahlaki ve varoluşsal meselelerde söyleyecek anlamlı bir sözünüz yoksa, dine yönelteceğiniz eleştirinin cahilce ve içi boş olacağını savunuyorsunuz."

"Din konusuna gelince, Batı Avrupa solunun teolojiyi bu kadar görmezden gelmesine, din karşısında bu kadar kayıtsız kalmasına hep şaşmışımdır. İşin gülünç yanı, kültürel sol bir de en çok ilgilendiği şeyin popüler kültür olduğunu iddia ediyor! Din kadar etkili, derin, kalıcı, zengin ve popüler olan kültür alanı mı var? Din ideolojik olarak bazı görevler yerine getirir ki kültür bunları yapamaz. Kültürün günümüzde kriz içinde olmasının nedenlerinden biri de bence budur. Kültürün din kavramının yerine geçmesi bekleniyordu ama hiçbir zaman bunda yeteri kadar başarılı olamadı. Evet, doğru, büyük ölçüde ateist bir geçmişten gelen sol dinle ilgilenmedi, dini küçümsedi, bu yüzden de böylesine ciddi bir söylemle bağ kurmayı başaramadı. Kendinden utanmalı."

‘Edebiyat Nasıl Okunur’ edebi eserin ne anlama geldiği, ne gibi özellikleri haiz olduğu meselesine el atarak başlar. Eagleton’un edebi eser derken kastettiği şey kısmen, ne söylediği nasıl söylediğine dayanarak alınması gereken eserdir; içeriğin, içeriğin sunulduğu dilden ayrı düşünülemeyeceği yazı türüdür. Ona göre edebiyat eleştirmeni olmayı öğrenmek, diğer şeylerin yanı sıra belli tekniklerin nasıl kullanılacağını öğrenmektir.

Yazılarını bir tekerlemeden günümüzün çok satan eserlerine, Tolstoy’dan Nobokov’a, Hamlet’ten Harry Potter’a geniş bir yelpazede örneklerle ve ironiyle destekleyerek zengin bir bakış açısıyla oluşturan Eagleton, en başta okuyucusuna şu mesajı verir; ‘Bu kısa eleştiri alıştırmalarında size edebiyat eleştirisinde uygulanabilecek farklı stratejileri göstermeye çalıştım. Bir pasajın ses dokusunu inceleyebilir, önemli görünen muğlaklıkların üzerine gidebilir yahut dilbilgisiyle sözdiziminin nasıl işe koşulduğuna bakabiliriz. Pasajın kendi sunduğu şeye karşı sergilediği duygusal tavırlar çözümlenebilir ya da ortaya çıkan paradokslara, uyumsuzluklara ve çelişkilere odaklanılabilir.’

Terry Eagleton bunları edebiyat eleştirisinin mikro yazıları olarak görür; karakter, olay örgüsü, tema, anlatı gibi makro meseleleri de ele alır kitapta. Adı geçen eserlerin meselelere vakıf olabilmek adına önceden okunmuş olması iyi olur bu arada.

‘Edebiyat Nasıl Okunur’da; modernizm ve postmodernizm de eleştirilerden nasibini alır, bağlı olduğu marksist eleştiri düşünüldüğünde onlarla anlaşamaması doğal tabi ki. Bunu vurgulama nedenim şu; eğer postmodernizmi savunan, öven, eserlerinde bu akıma bağlı kalan birini okur, bu kişinin Eagleton’u sevdiğini ve onayladığını görürseniz bilin ki o kişi ya Eagleton’u okumamıştır, ya da Eagleton gibi popülist bir kaleme göndermelerle entelektüel hava atma çabası içindedir. Çünkü postmodernizmde hakikat, olgunlaşmış bir konu, karakterler, bütünlük yoktur. Bunlar, Marksist eleştirinin onaylayacağı şeyler değil.

Sadece modernizm ve postmodernizm değil, başka akım ve teknikler yanında birçok yazar, şair ve eleştirmen de Terry Eagleton’un keskin eleştirilerinden nasibini alır. Meselâ, T.S.Eliot için şunları söyler yazar; “Eliot’un göz korkutucu ölçüde entelektüel bir yazar gibi görülmesi epey ironik. Şiirleri örtük sembolizmler ve bilgi gerektiren anıştırmalarla dolu olsa da , entelektüel onun yazılarını tarif ederken en son kullanabileceğimiz kelimelerden biri.”

Vurgulamadan geçemeyeceğim bir güzellik de var.Kitabın çevirmeni Elif Ersavcı’nın ‘öykü’ yerine ‘hikâye’ demesi takdire şayan bence.

Terry Eagleton’un tüm külliyatı edebiyatla ilgili herkesin; daha bilinçli okumaya çabalayanların, edebiyat eleştirisine gönül verenlerin zevkle ve istifade ederek okuyacağı eserlerden mürekkep.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.