Emaneti Ehline Vermek “ADAM GİBİ ADAM” olmak…

Nazmi Sırıt

      Erken seçim startının verildiği bu günlerde, başta siyasi partilerimiz olmak üzere,  il-ilçe seçim kurullarımızda tabi ki de aday adaylarımızda, yoğun hareketlilik gözlenirken öyle gözüküyor ki ilerleyen zaman içerisinde tansiyonu her gün biraz daha yükselecek, sürpriz gelişmelere ve ilginç pazarlıklara sahne olacak bir seçime merhaba diyoruz.

     Muhtemelen 1 Kasım’da yapılması öngörülen seçimlerde, şayet bugüne kadar ki uygulamalar değişmeyecek “eski tas, eski hamam” o bildik demokrasi ayak oyunlarının aynısını tekrar yaşayacaksak, sormak geliyor içimden, ne diye bu kadar meşakkatin altına bir daha giriyoruz ki?

     Final bölümü hep de bildiğimiz sahnelerle biten trajikomik filmi bir daha izlemenin kime ne faydası olacak ki? Onca iş gücü kaybına yol açan bu kadar masrafa, emek ve zahmete yazık değil mi?

      Kendimizi kandırmayalım, bu orta oyununun adı, defalarca değişik versiyonunu izlediğimiz “DEMOKRASİ OYUNU”dur. Zurnanın son deliği misali, vatandaşa her zaman olduğu gibi figüran rolü düşen filmde sıra başrol oyuncularının seçimine kalmıştır. Şimdi onlar montajlanmaktadır.

       Peki işin doğrusu nedir?

       Nasıl olmalı, nasıl yapılmalıdır?

       Tam demokrasi nasıl bir şeydir?

       Bu sorulara kafa yoranınız var mı?  Yoksa “Amaaaann! Böyle gelmiş böyle gider, uyuyan devi uyandırmayalım” anlayışıyla idare-i maslahatçılığa devam mı edeceğiz?

       Doğal olarak herhangi bir itiraz olmaksızın, siyasi parti genel başkanları, bir yerde kendilerini tek seçici ve partilerinin yegane sahibi görerek  “Dediğim dedik, çaldığım düdük” mantığıyla, antidemokratik bir anlayışla aday listelerini hazırlamaya devam etmektedirler.

        Oysa bu işin hakkaniyet kuralları dahilinde mutlak bir çözümü olmalıdır. Aday listeleri tartışmasız kamu vicdanını da sızlatmayacak biçimde düzenlenmeli, seçmen de göğsünü gere gere, içine sindire sindire sandık başına giderek, vicdani huzur içerisinde oyunu kullanabilmelidir.

       Doğru olanı, bizde de Batı demokrasilerinde olduğu üzere milletvekili olabilme kuralları, belirli statüye bağlanarak, kurumsallaştırılmalı, liyakat, sadakat, ehliyet, bilgi ve beceri tabi ki de dürüstlük bu işin esası olmalıdır.

      Şimdi sorarım size;

      Ülkemizde ki bugüne kadar ki uygulamalar, bu esaslar dahilinde mi yapılmıştır? Birbirimizi kandırmayalım. Hali hazırdaki 14 milletvekili içerisinde gerçekten hak edenler bir yana, teşkilatların yolunu bilmeyen, belediye başkanlarını ve meclis üyelerini tanımayan, sorduğunuzda Arapları, Sedirleri, Uluırmağı, Kalfaları, Uzun Harmanları, Paşalı Köprü’nün neresi olduğunu bilmeyen, Taşkent’in Balcılar’ını, Avşar’ını, Yunak’ın Saray’ını, Turgut’unu, Kulu’nun Kozan’ını, Tavşançalı’sını, Cihanbeyli’nin Kelhasan’ını, Kandil’ini, Derebucak’ın Çamlık’ını, Göynem’ini, Hüyük’ün İmrenler’ini, Çavuş’unu, Bozkır’ın Kovanlık’ını, Hacı Yunuslar’ını, Beyşehir’in Üzümlü’sünü, Aşağı Esence’sini, Ereğli’nin İvriz’ini, Belkaya’sını, Karapınar’ın Hotamış’ını, Kayalı’sını, Akşehir’in Yeşilköy’ünü, Atsız’ını, Seydişehir’in Akkise’sini, Karaviran’ını, Kadınhanı’nın Meydanlı’sını, Kökez’ini, Ilgın’ın Çiğil’ini, Geçit’ini, Sarayönü’nün Gözlü’sünü, Başhüyük’ünü, Altınekin’in Dede’lerini, Mantar’ını, Doğanhisar’ın Çetme’sini, Karaağa’sını ve daha pek çok yerleşimi harita üzerinde dahi gösteremeyen, hüneri sadece genel başkanlar ve yakın çevresi tarafından bilinen, kerameti kendinden menkul milletvekilleriyle doludur.

      Üzülerek ifade etmeliyim ki, bugün tarımı, sanayiyi, ekonomiyi bilmeyenimiz kadar buğdayın, arpanın, pancarın, ayçiçeğinin ekimini, dikimini çile çeken köylümüzü tarlada görmeyenimiz vardır. Nasırlı ellerinden tutmayanımız, derdin nedir diye sormayanımız vardır.

      Oysa atalarımız “Tarlada izi olmayanın, hasatta yüzü olmaz” sözünü boşuna mı söylemişler. Bir gün dahi uğraş vermediğin, sürmediğin, ilacını, gübresini atmadığın, sulamadığın,  tarladan çıkan hasata ortak olmakta neyin nesi dememişler mi?

       Diğer bir husus ise, yıllarca işinden, eşinden, aşından fedakârlık ederek, partini beklettiğin il-ilçe başkanlarını, mazeret göstermeksizin elinin tersiyle iterek defterden silerken, adı esamesi okunmayan,  seçmende de karşılığı olmayan kimseleri baş tacı etmenin, sorarım sizce vicdanları sızlatan bir tarafı olmayacak mı? 

       Olanı biteni ailesine dahi izah edemeyecek biçimde ortada bırakılan, cami avlusuna atılan çocuk misali yalnızlaştırılan, horlanan, dışlanan bu kimselere yapılan şeyin adı vefasızlık değilse ya nedir?

       Onlara reva görülenler, her şeyden önce günahtır, yazıktır, emeği geçenleri rencide edici üzücü bir davranıştır.

       Büyüklerimiz “Şuyuu vukuundan beter” derler. Konuşulanlar şayet doğruysa, geçmişten günümüze değişik siyasi partilerde;

      Bir elin parmakları kadar az sayıda Konyalıya mal olmuş, temsil ettiği meslek kuruluşlarında hakkıyla hizmet vermiş isimler bir yana. Tepeden icazetli aileye veya lidere yakınlığıyla bilinen, bir gün olsun taşın altına elini sokmayan, masrafsız, zahmetsiz milletvekili olanlardan dem vurulmaktadır.

      İyi güzel de, acaba toplum olarak hiç düşündük mü?

      O onun, bu bunun adamı diyerek milletvekili olunacaksa, bu memleketin işini gücünü parlamentoda kimler takip edecek?

      Yıllarca siyasetin teknesinde yoğrulmuş birisi olarak söylemek isterim ki hangi partiden olursanız olun kaliteyi ve hak edenleri mutlak surette parlamentoya taşıyın. Ne pahasına olursa olsun illa ki benim adamım milletvekili olsun bu fırsat bir daha ele geçmez derseniz, yarın partinizin olası iktidarında bakanlar kurulunu oluşturacak vasıflı isimleri dürbünle dahi arasanız bulamaz, kara kara düşünürsünüz.

       Aziz milletimizin yaklaşan seçimlere ve siyasi partilerimizin aday listelerine bakışı ve beklentisi ayan beyan bellidir;

  • “Halka hizmet, Hak’ka hizmettir” prensibiyle çalışacak, siyasi ahlak ve erdem sahibi kimseleri mecliste görmek istiyor.
  • Ahde vefayı bilen, ben neymişim diyerek böbürlenmeyen, kapısını, kalbini, kollarını sonuna kadar samimiyetle vatandaşına açanları mecliste görmek istiyor.
  • Siyaseti kendisinin ve yakınlarının ikbal ve yükselmesi hedefinde asla bir sıçrama tahtası veya merdiven olarak düşünmeyenleri mecliste görmek istiyor.

     Hülasa, seçmeniyle et tırnak olacak, düğününde oynayacak, ölüsünde ağlayacak, helva demesini de, halva demesini de bilecek. Açıkçası içimizden birisi diyerek bağırlarına basacakları “ADAM GİBİ ADAM” ları mecliste görmek istiyor.

     Konu son derece önemlidir ve hassasiyet gerektirir. Tüm bu gelişmeleri dikkate alarak, kılı kırk yararak, “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olanıdır” sözü gereği milletin vekaletine talip olanlar kadar, bu seçimi ve listeleri yapanların da sorumluluğunda.

     “EMANETİ EHLİNE VEREREK” bu vebalden kurtulmak işin doğru çözümüdür…

 

      

 

     

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.