Uzun uzun zaman önce, memleketin birinde, genç ve bir o kadar da hırslı bir Emir varmış. Memleketin yaşlı Sultanı, çok sevdiği Vezirinin vefatından sonra, oğlunu kendi çocuklarıyla birlikte büyütmüş, okutmuş, kendince birçok süzgeçten geçirdikten sonra, onu sarayda muhafızların başına Emir yapmış.
Genç Emir, ok atmakta, kılıç kullanmakta, mızrak atmada çok mahirmiş. En iyi hocalardan, Sultanın büyük oğluyla birlikte ders almışlar, ülkede iki büyük cengaver kim denirse, biri bu genç Emir, diğeri ise Sultanın en büyük oğluymuş.
Dışarıdan kardeş gibi görünseler de birbirlerini hiç sevmezler, ancak bunu Sultana belli etmezlermiş. Hatta Sultanın bilmediğini zannederlermiş. Genç Emir, ince hesapların adamıymış. İşine gelmediğinde kazı koz anlama gibi garip ve anlaşılmaz yaklaşımlara sahipmiş. Israrı sevmez, hatırlatmalara tahammül etmez, sinirlenir, kızdığını her haliyle belli edermiş. Ölen Vezir babasının Payitahtta önemli yerlerde bulunan dostlarının da gözbebeğiymiş.
O dostlardan, yaşlı ve güngörmüş Emirlerden biri, yanına gelmiş. Evlat demiş, seni severim. Babanın dostları olarak da, bilesin ki senin yanındayız. Seni, Sultanın Vezirinin kızıyla baş göz etmek dileriz.
Genç Emir, sen demiş babam gibisin, seni babam gibi görürüm. Yalnız o kızda Sultanın büyük oğlunun da, gönlü varmış diye duyarım. Yaşlı Emir, sen demiş yeter ki evet de…Gerisini bize bırak. Ben kızı babasından değil, bizzat Sultandan isteyeceğim. Genç Emir, Vezirin kızını demiş bir kez gördüm. Bana evet demeyebilir. Babası onun rızası olmadan kimseye vermem demişti. Bizzat kulaklarımla duydum. Yaşlı Emir, bize bırak evlat demiş, sen evet dedin mi dedin. Hepimiz bu işin olmasını istiyoruz. Artık bu mesele bizim meselemiz.
Yaşlı Emir birkaç gün sonra, Sultanın huzuruna çıkmış. Sultanın yanında büyük oğlu da varmış. Şehzade, saygıyla Emir Hazretleri demiş, konuşacağınız mesele özelse, ben çıkabilirim.
Yaşlı Emir yok Şehzadem demiş, hayırlı bir iş için Sultanımıza geldim. Sultan, bak demiş bu mesele önemli, kim için kimi istersin? Yaşlı Emir, Sultanım demiş, genç Emir, sizin ve bizim elimizde büyüdü, babasının arkadaşları olarak, onu evladımız saydık, bizden önce siz evladınızdan ayırmadınız. Eğer münasip görürseniz Vezirimizin kızını oğlumuza isteriz. Sultan, oğlunun yüzüne doğru bakmış. En ufak bir tepki dahi yokmuş. Çağırmış Veziri, açmış meseleyi. Vezir, izniniz olursa kızıma sormam lazım Sultanım demiş. Gönül onun. Kızımı istemediği biriyle evlendirmeyeceğime dair ona söz verdim.
Sultan, Vezirim haklı demiş. Sorsun kızına, evet derse, oğlum gibi gördüğüm Emir’le düğününü ben yapacağım. Bu haber şehirde öyle bir duyulmuş ve öyle bir çalkalanmaya başlamış ki, herkes kendince bir şeyler anlatmaya başlamış. Tevatürler ve rivayetler ortalığı kaplamış.
Vezir ve hanımı kızlarını karşılarına almışlar. Sultanın Muhafızlarının Emiri seninle evlenmek istiyor, sen ne düşünüyorsun diye sormuşlar. Kız olmaz demiş. Çok kibirli, çok gururlu, aşırı kendini beğenmiş. Gözü çok kara, kızdığı an gözü hiçbir şey görmüyor. Onu durdurabilecek kimse yok. Ben olan biten her şeyin haberini aldım, tedbirimi de. Bu gece Payitahttan gizlice ayrılacağım. Emir beni kafasına taktıysa, vereceğim hayır cevabını dinlemeyecektir.
Gece yarısı, Vezir has adamlarıyla kızını bir kafileyle yola çıkarmış. Hanımının memleketi olan bir diyara doğru kafile yoluna devam etmiş. Ertesi gün öğleye doğru, kafile bir Han’da mola vermiş. Ancak, Han bir süre sora askerler tarafından sarılınca, Vezir kızının adamları, hanımım demişler, Han kuşatıldı. Merak etme ölümüne seni savunacağız.
Tam tertibat almışlar ki, Hana Genç Emir gelmiş, Vezir kızını çağırtmış ve demiş ki, Benden hiç kimse kaçamaz. Vezir kızı dahi olsa.
Vezir kızı, çok yürekli, oldukça korkusuz bir kızmış. Emir demiş, topla askerlerini Handan çek git. Seni istemediğimi bildiğin halde neden bana talip olursun. Zorla güzellik mi olur? Bırak, yoluma gideyim. Emir, bana yâr olmayanı bir başka kimseye yâr etmem demiş. Ben burada bu Handa seninle nikahlanacağım.
Sonra da Hanın içinde, çekmiş kılıcını, bu işe mani olacak kimse varsa, çıksın konuşsun, değilse, kimse benim işime karışmasın demiş. Han’ın içine derin bir ölüm sessizliği çökmüş.
İşte tam o sırada, oldukça gür bir ses, ben bu işe razı değilim demiş. İstemediği halde bu kızla nikahlanamazsın.
Genç Emir, sesin geldiği yöne dönüp bakmış ki, Şehzade elinde kılıçla karşısında. Muhafızların her biri geri çekilmişler, Şehzadenin safına geçmişler. Vezirin kızı ve adamları da. Şehzadenin yanına geçince Emir ortada yapayalnız kalmış. Kılıcını bırakmış. Şehzadenin önünde diz çökmüş.
Vezir kızı ve adamları, alelacele kafilelerini toparlayıp yola revan olmuşlar. O uzak diyara gelinceye kadar, bir daha ne karşılarına çıkan, ne de onlardan bir şey soran olmuş.
Aradan birkaç yıl geçmiş. Yaşlı Sultan vefat etmiş. Yerine Şehzade Sultan olmuş. Genç Sultan bir süre hiçbir şeye dokunmadan ne olup bittiğini dışarıdan seyretmiş. Bütün bunları yaparken de, ava gitmiş, birkaç şehri ziyaret etmiş, Payitahttan sürekli uzaklaşmış. Ancak, babasına ve kendine sadık adamlarını da her şeyi gözetlemeleri için, şüphe ettiği her insanın arasına daha Şehzade iken yerleştirmiş.
Eski Emirler, genç Emir’in etrafında toplanmışlar. Önce kızını Emir’e vermeyen, kaçıran Veziri öldürmüşler. Ardından ölen Sultanın en has adamlarından ikisini daha bir gece ortadan kaldırmışlar. Genç Sultan’ın küçük kardeşinin yanına varıp, Sultanlık senin hakkındı Şehzadem demişler, biz senin yanındayız, Ağabeyinin Sultanlıkta gözü yok, baksana ya avda, ya eğlencede, ya da şehir şehir gezmede. Gel biz seni Sultan ilan edelim. Şehre gelince de, yakalayıp zindana atalım. Ne yapacağına sen karar ver.
Bu arada babasının öldürüldüğünü haber alan Vezir kızı, Payitahta geri gelmiş. Emirler, genç Emiri, Emirim demişler, seni Vezir yapacağız, ölen Vezirin kızıyla da evlendireceğiz, memleketi de hep beraber idare edeceğiz. Bundan böyle sen ne dersen o olacak, o yapılacak.
Genç Sultan’ın saklandığı memleketin en uzak köşesindeki Hana, gecenin bir yarısında küçük bir kafile gelmiş. Kafile içinden yüzleri sarılı iki kişi, Sultanın huzuruna çıkmışlar. Sultan açın yüzünüzü demiş, kimsiniz bileyim. O iki kişiden birisi bir adım öne çıkmış, açmış yüzünü. Sultanım demiş, beni Şehzade kardeşiniz bu name ile size gönderdi diyerek, nameyi Sultana vermiş.
Sultan ikinci kişiye, sen kimsin demiş aç yüzünü. Yüzü sarılı olan açmış yüzünü. Sultan bakmış ki bir kız. Önce tanıyamamış. Kız ben demiş ölen Vezirin kızıyım, O handa kurtardığınız kızım Sultanım. Kardeşiniz, başıma bir şey gelmesin diye, beni de size gönderdi.
Genç Sultan herkesi dinledikten sonra, en has adamlarını çağırmış. Onları gönderdikten sonra, bir kervanla, Payitahta doğru yola çıkmış. Payitahtın kapısından bir gece karanlığında sessiz sedasız şehre girmişler.
Öğleye doğru, Şehzade, bütün Emirleri huzuruna toplamış. Bugün büyük gün demiş. Sultanlığımı ilan edeceğim. Muhafızların başı olan Emir de şu andan itibaren benim Vezirimdir. Herkesin ona itaat etmesini beklerim diye huzurda olan herkese güven vermiş.
Tam o sırada, kapı ardına kadar açılmış, içeri adamlarıyla ve elinde kılıcıyla genç Sultan girmiş. Herkesin şaşkın bakışları altında, kendine karşı çıkan isyankâr Emirlerin kellerini ala ala kardeşinin yanına gelmiş ve Emiri bir yumrukta yere sermiş, mani olmak isteyen kim varsa cansız bedenleri oracığa düşmüş.
Şehzade, senin derdin beni de öldürüp tahta geçmekti Emir demiş. Sultan Ağabeyime haber göndermeseydim, sonum böyle olacaktı. Emiri almışlar, ibret olsun diye, bir daha hiç kimse böyle bir işe tevessül etmesin diye meydanda kellesini almışlar.
Sultan kardeşini, ordularının başına geçirmiş. Sonrada Vezir kızını çağırmış huzuruna. Ben seninle bu sarayda büyüdüm demiş, seni de hep sevdim. Babamdan seni istediklerinde, babam yüzüme baktı, renk vermesem de, anladı. Baban kızıma sormam lazım dediğinde, içime bir sevinç düştü. Sonrada, Emir’in peşine düştüm. Gerisini de sen zaten biliyorsun. Rızan varsa seninle evlenmeyi dilerim. Hayır dersen, serbestsin, ister babanın konağında otur, ister anacığının memleketine göndereyim seni, sen bilirsin. Vezir kızı bende yalnızca sizi sevdim Sultanım demiş, bunu kardeşinize söylemiştim. Size gönderdiği nameye de yazmıştı. Sonrası ne mi olmuş? Kırk gün kırk gece bir düğün….
Memleket memlekete, Sultan Sultana, Vezir Vezire, Emir Emire, Şehzade Şehzadeye, Vezir kızı, Vezir kızına benzer.
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…