Aldık başımızı gidiyoruz. Nereye mi? Elbette Avrupa’ya doğru yol alıyoruz. Tabiri caizse tarih yazıyoruz.
2016 yılı Konyaspor’un yılı olmaya devam ediyor. Bu sene çıktığımız 14 resmi maçtan 11 galibiyet ve 3 beraberlik alarak daha yenilgi yüzü görmedik. Yani 71 gündür durdurulamıyoruz.
Güzel bir seri ve harika bir istatistik yakalayarak 2,5 puan ortalamasıyla da Türkiye’nin en iyi Avrupa’nın ise on büyük liginin sekizinci sırasında kendimize yer bulduk. Geçtiğimiz günlerde Beşiktaş’ı Ziraat Türkiye Kupası’ndan saf dışı ederek oldukça güzel bir başarı ve moral kazanarak yarı finale yükseldik. Oynadığımız oyunla, tribün görsel şovlarıyla tüm yerel, ulusal ve hatta yurtdışı yayın organları bile bizden söz eder hale geldi. Fakat Kocaman gözünü kulağını olup bitenlere tıkayıp yönünü tekrar lige çevirdi.
Geçen sene Konya’da konuk ettiğimiz ve son dakikada Torje’nin attığı golle, yine geçtiğimiz yılın desibel rekorunu kırdığımız maçta, bu sene ligin ilk yarısında kendi evlerinde Trabzonspor’u yenerek oldukça başarılı bir grafik sergiliyorduk. Trabzonspor ise iyi oynamasına rağmen aldığı skorlarla tarihinin en başarısız dönemini geçirerek Konya’ya cezalı ve sakat oyuncularıyla bir hayli yoksun adım attı. Ligin kolay diye nitelendireceğimiz maçı olmasa da temsilcimizin çok zorlanacağını düşünmüyordum. Nihayetinde de öyle de oldu.
Aykut Hoca’nın kompakt futbolu sahaya iyice oturdu. Disiplin ve mücadeleyi artık söylemeye bile gerek duymuyorum. Ama maçın ilk düdüğünü hakem Fırat Aydınus çaldıktan sonra Konyaspor Beşiktaş zaferinin sarhoşluğunu üzerinden atamamış gibi bir hava verdi. Daha ilk dakikada kalemizde ciddi bir tehlike yaşadık. Ama bu atağa yine ilk dakikada ciddi bir kontra ile karşılık verdik.
Ne yalan söyleyeyim müsabakanın bu kadar hızlı başlayacağını tahmin etmiyordum. Maçın başlarında hızlı olan Trabzonspor orta alanımızı geçerken pek zorlanmadı. Ve biz de onların bu hızına yetişeceğiz derken sahada belli noktalarda boşluk bırakmak zorunda kaldık. Üzerimizdeki bu sarhoşluğu bırakıp oyuna dönmemiz kısa sürdü ve bu süreden sonra yaklaşık on dakikalık periyotta Trabzonspor cephesi oyunu soğutmak adına elinden geleni yaptı. Klasik sert oyun anlayışı yine bordo mavililerin rakibini durdurmak için yaptığı hamle olunca bu direnişi yıkmak temsilcimizi zorlasa da yıldırmadı.
Baskısının mükafatını maçın üçte birlik dilimine gireceğimiz anda Traore’nin ayağından gelen golle aldı. Bu gol maça olan konsantremizi arttırırken moralimizi ve iştahımızı da açtı.
İkinci yarıya da kaldığı yerden başlayan yeşil beyazlı ekip özellikle sağ kanattan birçok kez bindirme yaptı. Ayağa yerden pasla oyunun kontrolü bende mesajı verdi. Özellikle Skubic’in performansı gayet iyiydi. Çok verimli olması takıma olağanüstü katkı sağlıyor. Ve Skubic oynadığı günden beri Ali Turan biraz nefes almaya başladı.
Oyunun neredeyse tamamında üstünlüğümüzü kabul ettirdik ve üç puanı tek golle aldık derken golümüzü atan ama sakatlanıp çıkan Traore’nin yerine giren Ömer Ali Şahiner yüzümüzü bir kere daha maçın son dakikasında güldürdü. Böylelikle iki golle üç puanın sahibi olarak liginde üçüncü sırasına demir attık diyebiliriz.
Son dönemde ülkemizde sürekli tartışılan hakem kararları Fırat Aydınus’u da çok baskı altında bırakmış olacak ki elini suya sabuna pek dokunmadan maçı bitirdi. Bitirdiği andan itibaren tribünler adeta Aykut Kocaman’a sevgi gösterisi örneği sergiledi. Tabi bu hafta tribünlerde kendi takımlarını destekleyen Trabzonsporlu futbolseverler dışında vefa örneği gösteren temsili olarak Konya’ya Konyaspor’u desteklemeye gelen on dört kişilik Eskişehirspor taraftar grubu da vardı. Kırmızı siyahlılara teşekkürü borç bilir, şükranlarımızı sunarız.
Bir büyük teşekkürü de halk adamı olan, protokolden çıkıp taraftarın arasına yeşil beyaz kaşkoluyla karışarak müsabakayı takip eden sayın valimiz Muammer Erol’a gönderiyorum. Ne diyorduk? Devlerin aşkı büyük olurmuş.