4 Ocak’ta yıllık enflasyon oranları açıklandı. Son 10 yılda olduğu gibi hedeflenen rakam ile gerçekleşen rakam yine örtüşmedi. Çekirdek enflasyon oranının % 9’un üzerinde olmasını dikkate alırsak 2016 enflasyon hedefinin de tutmayacağını daha şimdiden söyleyebiliriz. Son 5 yılın tahmin hedeflerine ve gerçekleşme oranlarına bakalım:
2010 Tahmini: % 6,5 Gerçekleşme: % 6,4
2011 Tahmini: % 5,5 Gerçekleşme: % 10,45
2012 Tahmini: % 5 Gerçekleşme: % 6,16
2013 Tahmini: % 5 Gerçekleşme: % 7,4
2014 Tahmini: % 5 Gerçekleşme: % 8,17
2015 Tahmini: % 5,5 Gerçekleşme: % 8,81
Görüldüğü üzere 2010 yılı gerçekleşme rakamları dışında hedefi yakalamak bir yana yaklaşmak dahi mümkün olmamış. Buna rağmen 2012 yılında Merkez Bankası’nın belirlediği üst bandın altında kalan gerçekleşme rakamı bir başarı kabul edilebilir.
Evet uzun yıllar inanılmaz enflasyon rakamları ile yaşadık. 2002-2005 arasında uygulanan örtük enflasyon hedeflemesi politikaları ve 2006 sonrasında resmi olarak ilan ettiğimiz enflasyon hedeflemesine yönelik para politikaları her ne kadar eleştirilse bile gerek akademik olarak gerekse uluslararası finans çevrelerince başarılı görülmektedir. Enflasyon oranlarında yaşanan oynaklığın azalması ve enflasyonist şoklara rağmen (kur, faiz, emtia fiyatları v.b) yaşanan etkilerin kalıcı olmaması uygulanan para politikalarına olan güvenin artmasına sebep olmuştur.
Şimdi Merkez Bankası hesap verme yükümlülüğünün bir unsuru olarak % 2’den fazla bir sapma olduğu için hükümete açık mektup yazacak. Bu belgede gerçekleşmeme nedenleri ve 2016 hedeflerinin yakalanması için alınması gereken önlemler yer alacak. Bu belge Enflasyon Raporu aracılığı ile kamuoyuyla paylaşılacak ve bizler de gerekçeleri ve alınacak önlemleri göreceğiz.
Piyasalara göre enflasyon da suçlu yine gıda fiyatları. Gıda da yaşanan yıllık enflasyon % 10’un üzerinde peki ama enerjide yaşanan oran % 2’nin bile altında. Enflasyonun günahını gıdaya yüklemek ne derece kabul edilebilir ya da başka bir deyişle enflasyonu yaratan sebepleri doğru tahlil edebiliyor muyuz? Çünkü ekran üzerinden işlem yaparak para kazanan dünya yani finans çevrelerine göre sorumlu faiz politikaları iken çarşı pazara göre asıl mesele maliyet üzerinde yaşanan baskı.
İki farklı pencerenin bakış açıları bir türlü kesişmediği içindir ki enflasyonun 6-10 bandındaki serüveni yıllardır sürüp gitmekte. Kısaca bir taraf maliyet enflasyonundan şikâyetçi diğer taraf tüketim enflasyonundan. Oysa her ikisinin beraber enflasyon üzerinde baskı yaptığından bahsetmek daha doğru bir yaklaşım olmaz mı? Bakın hammadde fiyatlarınız arttı ya da lira zayıfladı eğer talep açısından koşullar elverişli değilse işletme bu maliyet artışı karşısında yaşadığı şokları tüketiciye aktarmakta zorlanacaktır. Fiyat artırmak yerine maliyet düşürücü tedbirler almaya çalışacak, belki yıllardır görmediği verimlilik, ar-ge, inovasyon gibi kavramlara odaklanacaktır. Bu durum maliyet artışı sonucu yaşanan enflasyonun etkisini kalıcı yapmayacaktır.
Para arzında yaşanan değişiklikler, faiz oranlarının düşüklükleri gibi etkenler maliyet enflasyonu ile tüketim enflasyonunun beraber artmasına sebep olmaktadır. Zira uzun yıllar yüksek reel faize alışmış bir toplum da sıfıra yakın faiz getirileri tasarruf oranlarını değil kredilerin artmasına sebep olduğu ortada. Krediler nerede kullanılıyor bunu Merkez Bankası’ndan daha iyi kim bilebilir. 100 büyük sanayi kuruluşunun rakamlarına bakarsak 100 dolarlık üretim için yaklaşık 60 dolarlık ithal girdi var. Tarımda doğrudan veya dolaylı olarak girdinin % 30’a yakını dövize bağlı. Buda yaşanan enflasyonda ki kur etkisinin küçümsenmeyecek kadar önemli olduğunu gösterir. Bu gün Merkez Bankası üzerinde piyasanın yapmaya çalıştığı faiz baskısının altında yatan sebepte bu. Faiz artacak kur düşecek iyide döviz geliri olmadığı halde dövizle borçlananların hiç mi suçu yok.
Dünyada yaşanan hammadde fiyatlarında ki düşüşlerin enflasyon üzerinde yaratacağı pozitif etki ise dolaylı vergiler yüzünden bir türlü tüketim fiyatlarına yansımıyor.
Asıl konuşulması gereken büyüme, verimlilik, yüksek katma değerli ürünler, tarım sektörünün girdileri başta olmak üzere petrokimya gibi bazı hammadde alanlarında dışa bağımlılıktan kurtulmak, vergide adaleti sağlamak gibi sorunlar ise arada kaynayıp gidiyor.
Benim tartışmalardan anladığım sonuç biz ayağımızı yorganımıza göre uzatmak istemiyoruz.