Son 20 yılın en büyük enflasyonunu yaşıyoruz. Enflasyon fren tutmuyor. Ne varsa çarpa çarpa yıka-yıka yoluna devam ediyor! Nerede duracağını bilen de yok, kestiren de!
Enflasyonu alaşağı etmek istiyor muyuz?
İstiyoruz amma…
Enflasyonun bulunduğu konum, durduğu yer buna imkan vermiyor!
Enflasyonu kuşattık diyoruz ya…
Bu kuşatma laftan kuşatma! Lafla kuşatma, laftan ibaret bir kuşatma!
Mancınıklar laf taşı atıyor!
Toplar, laf güllesi!
Laf süvarileri, söz atları, söz kılıçları ve söz kalkanlarıyla meydandalar!
Söz mızrakları atılıyor enflasyonun üzerine…
Enflasyonda laf ola beri gele diye dalga geçiyor!
Laf duman olup uçuyor, laf yalan oluyor, lafın tesiri enflasyon duvarlarında iz dahi bırakmıyor.
Öyle olunca da, enflasyon öyle bir nara atıyor ki, laftan kuşatma yarılıyor, dağılıyor, parçalanıyor, alaşağı edilmiş bir halde kendimizi yere çakılmış bir halde buluyoruz!
Biz onu alaşağı ettik, ediyoruz diye laftan savunmalar ve hamleler yaparken, birde bakıyoruz ki, alaşağı olan bizden başkası değil!
Yine edebiyat giriyor devreye…
Edebiyat siyasetinde gözdesi…
Ve hatta;
Can kurtaranı…
Yasak savanı!
Örtüsü ve perdesi!
Birde, “-ecek” ve “-acak” diye biten teselli babından final cümlesi!
*****
Enflasyon ise her tarafta…Ne düşeceği var, ne düşürülmek için atılan adımlar!
Var, lafta var!
Ve tabi ki tünel edebiyatı yine devrede…
Nasıl mı?
Tünelin ucundaki ışık sayfasını tekrar açtık!
Birkaç yıldır, o kör ışıklı tünelde yürüyen bizler değil miydik?
Görebildik mi o ışığı?
Gördük diyen var, hiç görmedik diyen var, ne ışığı, hangi ışık o ışık diyen var, nasılçıktık o tünelden bilemedik diyen var!
Tevatürde çok, rivayette…
Garip ve hazin bir tünel hikayesi anlayacağınız!
Netice itibarıyla, kazara da olsa kendimizi can havliyle dışarıya attığımız yerde kim vardı karşımızda?
Yine enflasyon!
Ne diyordu arkadaş?
Benden kaçışınız, kurtuluşunuz yok!
Ben dersem o olacak?
Olur baş üstüne, var mı başka bir emrin?
*****
Şimdi yine aynı edebiyat! Konu enflasyon, tünelin ucundaki ışık yine o aynı ışık! Biz bu tünele, bu ışığa, bu laflara, bu edebiyata alışık!
Bir tünel hikayesi daha…
Enflasyondaki artışlar, yükselişler geçiciymiş?
Yine döndük en başa…
Gıdadan başlayıp, konutla devam eden o enflasyon, sanki başka bir şey, başka bir afat, başka bir felaket!
Ne ete, ne süte, ne yağa, ne çaya yetişemedik, baş edemedik!
Sonra akaryakıt, vurdu geçti, yüreğimizi dağladı geçti. İndi amma, ne kadar indi?
Alım gücümüzü tüketti, bitirdi enflasyon, kilitledi, adım atamaz hale getirdi!
Enflasyon keşke, lafla, temenniyle, düşer inşallah demekle düşseydi!
Enflasyon yüzecek göl bulamıyordu!
Pandemiyle başlayan süreçte, doların yükselmesiyle birlikte oluşan süreçte, ummadığı ve beklemediği alanlar ve meydanlar buldu.
Gölde buldu yüzecek, insan da buldu üzecek! Virüs ve varyantlarıyla beraber halay çekti meydanlarda…Çiftetelli oynadı çarşı ve pazarlarda…Horon tepti marketlerde…
Kim mi alaşağı oldu?
Sen, ben, hepimiz!
*****
Enflasyonla mücadele bizlerin harcı değil! Gücümüzün yeteceği bir mesele değil! Enflasyonun vurduğu yerde gül bitmiyor!
Enflasyonun yerden yere vurduğu insanlar olarak, görüş açımızı perdeleyen, engelleyen sisler dağılmış değil!
Aç açıkta kimse yok, herkesin karnı tok sözlerini üzülerek seyrediyor ve dinliyor insanlar!
Hallolması gereken, alaşağı edilmesi beklenen tek bir mesele var!
Enflasyon denen püsküllü bela! Virüsün iflah olmaz varyantı gibi adeta! Bu mesele hallolmadıkça, hiçbir şey düzelmeyecek! Kendimize gelemeyeceğiz!
Enflasyonun vurmadığı sektör kalmadı! Ve tabi ki tarumar ettiği insanda…
Emekliler şokta! Asgari ücretliler darda! İşini kaybedenler her gün olmayan-bulunmayan iş aramada,
İş arayanlar bunalımda!
Enflasyonun köşeye sıkıştırdığı! Alaşağı ettiği! Bir köşeye fırlattığı! Kolunu-kanadını kırdığı! Evini-barkını dükkanını başına yıktığı! Canını yaktığı! Canından bezdirdiği! Deli divane umutsuz gezdirdiği insanları yok imiş bir gören, duyan!
*****
Enflasyonun alaşağı etmediği ne kaldı? Kim kaldı? Enflasyon her yerde kol geziyor! Enflasyona karşı ne yaptık, ne yapabildik? Zam sağanağı devam ediyor.
Enflasyonun yerlerde sürüneceği günleri göremeyecek miyiz?
Var mı bir ümit?
Halimiz, “Bad-el harab-ül Basra!”
Basra harap olduktan sonra yani enflasyon ortalığı kasıp kavurduktan sonra kıpırdayacak, doğrulacak, ayakta duracak halimiz kalmadı diyoruz, anlayan yok, anlamak isteyen yok, bakmakla görmek arasındaki o ince çizgiyi görebilecek feraset keşke kaybolmamış olmasaydı!
Çünkü, meydanda olanlar, ne Basra’yı biliyor, ne harap olmayı! Ne de harap olmuşun halini!