Adamlar kendini “cumhuriyetin ışıklı yolu”na öyle kaptırmış ki artık gözlerini de kapasalar kendilerini ışıklar içerinde hissediyorlar.
Bırakın gözlerini kapamayı öldüklerinde bile birbirlerine “Mezarın ışıklı olsun!” temennilerini etmeden duramıyorlar.
Bu, bol ışıklı zevatı muhteremlerimiz “körler sağırlar birbirini ağırlar” hesabından aptal aptal çalıp kendilerince oynamaktalar.
Yaptıkları kepazeliklerden habersiz bir de çıkıp millete neden kendilerine alkış tutmadıklarına dair sitem ediyorlar.
Aynı ışıklı yolun yolcusu PKK’da yaptığı katliamlar ile mülteci durumuna düşürdüğü halkı görmeksizin kendilerine verilmeyen destekten dolayı bölge insanına kızıyor.
PKK’nın çok üzüldüğünü anlamış olacak ki bu ışıklı yolun yolcuları -Kemalist cumhuriyetin yılmaz bekçileri akademisyenler- olarak PKK’ya destekle moral verdiler.
Akademisyenlerimize, CHP’den de destek fazla gecikmeden geldi.
Bu körler ve sağırlar cemiyetini onore eden bir de illüzyonistleri var.
Adamlar tam bir sihirbaz. Karanlıkta gitseniz bile sizi projektör aydınlığında gittiğinize inandıracak kadar hokkabaz, adi, yalancı ve sahtekarlar…
Kalemleri ve tatlı dilleri ile kendi saçmalıklarına milleti inandırmakta üstlerine yok.
Hainlikleri yetmezmiş gibi ihanetlerini üst perdeden yüzlerine vuran Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sataşıyorlar.
Devlet Bahçeli’nin üçüncü dünya ülkesi hayaliyle Cumhurbaşkanının “tarafsız, temsili ve sorumsuz” olmasına dair isteklerini bir yere kadar anlarız da bu PKK severlerin Cumhurbaşkanına sitem etmelerini anlamak mümkün değil…
Bu günlerde illüzyonist aydın-çizer takımı Erdoğan’ın muhtarlar toplantısı ve yer yer ettiği söylemlere takmış.
Herkesin temsil makamında olan bir Cumhurbaşkanı’nın kendilerini temsil etmesi gerekirken “sözde akademisyenler, lümpenler, hainler…” demesinden hele bir de “tiksindiğini” söylemesinden pek bir rahatsız olmuşlar.
Cumhurbaşkanı, cumhurun başı olarak herkese eşit mesafede durmalıymış.
Nihayetinde lümpen, hain, satılık akademisyenlerin de Erdoğan, Cumhurbaşkanı olmalıymış.
Yoksa tarafsızlığının ve temsiliyetinin ne anlamı kalırmış…
Yedikleri hainlikten söz etmeden “beni temsil eden bir insan beni nasıl aşağılar?” diye soruyorlar.
Demeye getiriyorlar ki Cumhurbaşkanı memlekette ne kadar “hain, hırsız, katil, ibne, üç kağıtçı, ayyaş, tecavüzcü, hendekçi…” varsa hepsini temsil etsin.
Utanmasalar “hendekçi de cumhurdan olduğuna göre Cumhurbaşkanı cumhuru temsilen Hendekçilerin yanında yer alsın. Hendek kazsın, barikat kursun…” diyecekler.
Hadi olsun! Ama dün başörtülülerin cumhurbaşkanlığını reddeden CHP kafalı Ahmet Necdet Sezer karşısında susan hainler, neden Erdoğan’dan Hendekçilerin Cumhurbaşkanı olmasını beklerler ki…