TARİHE YOLCULUK (115)
Ereğli ve Karapınar’ı saygıdeğer okurlarımıza nasıl anlatsam…
Konya Aydınlar Ocağı tarafından düzenlenen kültürel gezi sayesinde Ereğli ile Karapınar’ı tekrar görme ve tarihi yerlerini gezme imkânım oldu.
Tarih kokan ve bu özelliğini asırlar geçse de kaybetmeyen ilçelerimizi gezmeye ve gezerken tanıtmaya gayret ederek, özellikle tarihi kaynakları taramak suretiyle o şehir ve bölgeyle ilgili edindiğim tarihî bilgileri sizlerle paylaşmak, araştırmacıların istifadesine sunmak amacıyla tarihe not düşmek zevkini ben, okurlarımızla birlikte Tarihe Yolculuğa çıkarak tadıyorum.
Hani “yediğin içtiğin senin olsun, ne gördüysen onu anlat” dedikleri gibi bu tür gezilerde; “çok okuyan mı, yoksa çok gezen mi bilir” diye bir başka soruyla da muhatap olmanız da gayet tabiîdir.
Aslında okuyarak gezmek ve gezilecek yerleri, bölge ve şehir hakkında ön bilgiye sahip olduktan sonra belli bir plan ve program dahilinde gezip tozmak daha güzel oluyor.
Tarihi eserler açısından pek fazla zengin olmayan fakat doğal güzellikleriyle gözleri kamaştıran Ereğli ve Karapınar’ı gezerken gideceğiniz yerler hemen hemen bellidir. Ama Akşehir, Seydişehir ve Beyşehir gibi tarihi eserler açısından çok zengin olan bu şehirlerimizi bir veya iki günde gezip bitiremezsiniz.
Hele Akşehir’i gezmek ve tarihi eserleri ile müzelerini gezmek için en az iki-üç günde ancak o geziyi tamamlayabilirsiniz. Ben, bu sene iki sefer gezme imkânı bulduğum Beyşehir ile Akşehir’in tarihi eserlerini tam anlamıyla gezdim, tanıdım ve onlar hakkında yeterli bilgi sahibi oldum diyemem. Akşehir’in merkezinde ve yakın kasabalarında 22 adet medrese bulunuyorsa, bunlardan günümüze sadece Taş Medrese ve oda tam olarak bize intikal etmemişse, burada durup, iyi bir düşünmek ve nedeni ile niçinini sorgulamak adına tefekküre dalmak gerekir.
Hakeza, stratejik özelliği dolayısıyla Hititlerden bu tarafa bu hususiyetini günümüzde de muhafaza eden Ereğli ve Karapınar açısından da bu düşünülmelidir.
Ben, çıktığım bu Tarihi Yolculuk’ta, Konya’nın Selçuklu ve Osmanlı tarihinin derinliklerine doğru dalarken bilmediğim o kadar çok konu, mesele, hikâye ortaya çıkıyor ki, bazen inanın kendim bile şaşırıp kalıyorum. İlçelerimizi gezerken Selçuklu döneminde o ilçe, yöre ve bölgemizin ne durumda olduğuna dair tarihçilerimizin elinde o kadar çok az kaynak olduğunu da müşahede ediyor ve gözlemliyorsunuz.
Meselâ, yabancı seyyahların Konya hatıratlarını okumamış olsaydım, bu gezginlerin Konya’ya gelirken devamlı olarak Ereğli ve Karapınar’dan giriş yaptıklarını bilmemiş olacaktım. Üstelik bu Batılı gezginler, Konya’ya ya at sırtında, at bulamadıklarında katır veya eşek sırtında seyahat yaptıkları da cabası… Bunun yanında herhangi bir vasıta bulamayanların yayan olarak ve kervansarayları kullanmak suretiyle çok güvenli bir şekilde seyahat yaptıklarını da öğrenemeyecektim.
Son yıllarda ülkemizde sağlanan güven ortamı dolayısıyla bir şehirden diğer şehir, bölge ve coğrafyalara Kültürel Gezi’lerin artmış olmasını, inanın vatanımızın her karşını bilme ve tanımak adına son derece faydalı ve yararlı bulduğumu söylemeliyim.
Hangi şehirde, hangi kasabada, hangi ilçede e hangi köy ve mahallede yaşıyorsanız yaşayın siz, siz olun mutlaka o yaşadığınız yer ve toprakları bilmek, tanımak ve tanıtmak gibi bir mükellefiyete sahip olduğunuzun da idrakinde olduğunuzu unutmayacaksınız.
Vatanı sevmek işte böyle bir duygudur.
Gezmediğiniz, toprağını sürmediğiniz, ekmediğiniz, yürümediğiniz, taşlarına ellerinizi sürmediğiniz, gözyaşlarınızı ve kanlarınızı akıtmadığınız yer sizin vatanınız değildir. Olsa olsa Suriye’den gelen muhacirler veya diğer ülkelerden gelen mülteciler gibi bulunduğunuz yeri garipser ve oraya ısınmakta, kendinizi oraya ait hissetmekte bir hayli zorlanırsınız.
Büyüklerimiz “Vatan sevgisi imandandır” düsturunu bize öğretiyorlar ya… Vatanınızı sevmek için bir kere şehit kanlarıyla sulanmış bu aziz vatan topraklarını önce gezecek, tanıyacak ve aidiyet duygusuyla o topraklara bağlanacaksınız.
Meselâ, Çanakkale’yi gezmedi ve hiç görmediyseniz; inanın, sizin adınıza çok üzülürüm. Konyalı olup da Mevlâna Dergâhı’nı görmediyseniz, İnceminareli Taş Eserler Müzesi ile Karatay Müzesi ve Konya Etnoğrafya ve Arkeoloji Müzesi’ni gezmediyseniz; tam olarak “Konya’yı seviyorum” deseniz bile bana pek inandırıcı gelmezsiniz.
Kuru kuruya karşılıksız sevgi hiç olur mu?
Bu şehre bir şeyler katmak, gönlünüzden ne kopuyorsa az veya çok bir şeyler vermek zorundasınız.
YARIN: Yabancı seyyahların Ereğli hakkındaki söyledikleri…