Geçtiğimiz 17 Ekim Cumartesi günü TYB Konya Şubesi’nin gerçekleştirmiş olduğu haftalık etkinliklerin konuşmacısı Selçuk Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ferudun Ata idi.
Konu çok önemli idi. Çünkü yıllardır ülkemizin başını ağrıtan sözde soykırım ve ermeni yalanı idi.
Konuşmacı konusunda uzman, meselelere gayet hakim olmasına karşın gayet mütevazi, kibar, nezaket sahibi bir Anadolu insanı profili çiziyor dinleyenleri verdiği önemli bilgiler ile adeta büyülüyordu.
Neden mi? Şöyle... Batılı devletlerin ülkemizin kalkınmasını, büyümesini durdurmak ve engellemek için başvurdukları yalanlardan birisi de bu sözde Ermeni soykırım meselesi değil miydi.
Ferudun Hoca konuya iki gün önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Doğu Perinçek’in açtığı davada, sözde soykırımı suç sayan yasaların gerçek ve tutarlı bir yanının olmadığı konusunda lehimize verdiği kararın çok önemli olduğunu vurgulayarak söze başladı.
Dünya Savaşı’nın ardından isyanların artması, sonrasında Osmanlı hükümetinin tehcir kararı aldığını, uygulamaların asla bir soykırım sayılamayacağını belirtti. Ermeni meselesi veya Ermeni Soykırımı denilen olayın aslında 19. yüzyılda ortaya çıkan Şark Meselesi’nden ayrı tutulmaması gerektiğini söyledi. Prof. Ata, Tanzimat ve Islahat Fermanları ile başlayan azınlıklara hak verilmesi veya azınlıkların haklarının batılı devletler tarafından savunulmasının kabulünün, olayın gelişmesindeki faktörlerden birisi olduğuna dikkat çekti. Berlin Anlaşması ile Osmanlı Devleti sınırları içerisinde yaşayan Hıristiyanların haklarını savunma hakkının batılı devletlere verilmesinden sonra Balkanlar’da başlayan ayrımcı hareketler sonrasında, buradaki Müslüman Türk nüfusunun katliamlarla azınlık seviyesine düşürüldüğünü belirterek, akabinde de Bulgaristan, Sırbistan vb. ülkelerin bağımsızlıklarını ilan ettiklerini hatırlattı.
Bu arada bir buçuk milyon kadar nüfusa sahip olan Ermeniler Rusların da kışkırtmaları ile bu durumu fırsat bilip her şeyi satıp silahlanarak ülke içerisinde kaos çıkarıp dış devletler adına sinsi ve açıktan katliamlar yaparlar. 1914 yılında başlayan Dünya Savaşı ile birlikte dış desteğin artması ve özellikle de Doğu bölgemizi işgal etmeye başlayan Rusların desteği ile Ermenilerin Türk katliamına başladıklarını belirten Ata, önce Van’ı işgal edip yakıp yıktıklarını arkasından da katliama başlayarak buradaki nüfus yoğunluğunu kendi lehlerine çevirmeye çalıştıklarını söyledi. Prof. Dr. Ata, bu isyan sonrasında savaşta olan Osmanlı Devleti’nin cephede bulunan askerlerinin arkadan vurulmasını önlemek için önce 24 Nisan 1915’te İstanbul’da bulunan isyancı Ermenilerin elebaşlarını tutuklatıp Anadolu’da çeşitli şehirlere gönderildiklerini, bu tutuklamalar sırasında can kaybı olmadığını, isyanların artması sonrasında Osmanlı hükümeti sırf cephe gerisi ve sivil halkın güvenliği için Mayıs ayında tehcir kararı almak zorunda kaldığını ifade etti.
Osmanlı devleti bu duruma son vermek için o yıllarda kendi toprakları olan orta doğuya bu Ermenileri gönderdi. Tehcir sırasında 600 bin Ermeni’nin bulundukları yerlerden alınarak başka şehirlere gönderildiğini, bu sevkiyat sırasında demir yolu olan yerlerde trenlerin kullanıldığını ve gerekli güvenlik tedbirlerinin alındığını belirten Ata, kafilelere yönelik saldırılara sessiz kalınmadığını vurguladı. Tehcir sırasında yaklaşık 40-50 bin Ermeni’nin hastalık ve bazı çete baskınları sonucunda hayatlarını kaybettiklerini ifade eden Ata, tehcire tabi tutulanlardan büyük bölümünün yerleşecekleri yere ulaştıklarını belirterek, bunlara devlet tarafından toprak ve ev verildiğini belirtti. Ermeni Soykırım masalının 1960’lı yıllardan sonra ortaya atıldığına dikkat çeken Ata, bunun belgeler ışığında yalan olduğunun ortaya çıktığını, ancak Ermeni milleti oluşturmak adına bu iddianın canlı tutulmaya çalışıldığını kaydetti. Bu konuda Osmanlı arşivinde milyonlarca belge olduğunu da söyleyen Prof. Dr. Ferudun Ata, isteyen herkesin bu belgelere rahatça ulaşabileceğini, vicdan ve namus sahibi bilim adamlarının bu belgeleri gördükten sonra bu iddialarından vazgeçtiklerinin altını çizdi.
Prof. devamında şunları söyledi: “Ermenilerin iddia ettikleri gibi çöllere kızgın güneş altında ölmelerine filan da göz yummadı. Aksine yola gidişleri sırasında bazı asker kaçakları veya aşiretler tarafından zarar uğramış olan Ermeniler için başlarında göndermiş olduğu idarecileri muhafızları bu hatalarından dolayı mahkeme edip cezalandırdı. Osmanlı devletinin Enver Paşa gibi bazı paşaların gıyabında idama mahkum edilmelerini bu ermeni meselesine bağlamaya çalışması ise tamamen uydurmadır. Osmanlı bunları devleti hazırlıksız ve kendi idealleri ile savaşa sokup zarara uğratmalarından dolayı gıyaplarında idama mahkum etmiştir bu işle alakası yoktur.
Ne yazık ki aslı emeni olan 3-5 sözüm ona tarihçi yazarın gerçek dışı yazıları ve anlatımları ile dünya kamuoyuna yuttururken bizler 60-70 yaşlarındaki neslimize ne okullarda ne de piyes ve roman gibi yollarla bu gerçekleri anlatmadık. Bu konuda bizim tarihçilerin yazdığı kitap dört beşi geçmez.
Bu sözde soykırım meselesini durmadan kaşıyan batılı ülkeler ve ABD İngiltere’ye ise tokat gibi bir cevapla şöyle diyor Prof. Ata: 1919 yılında bu iki ülkeye bizim ülke idarecileri başvurup ellerindeki arşivleri açmalarını istediler ve bunları İsviçre Hollanda gibi bazı ülkelerin tarihçileri araştırıp su yüzüne çıkarsın isteğimizi kabul etmediler. Çünkü bu arşivlerdeki yazılanların onların aleyhine sonuç vereceğini bildikleri için olumsuz cevap vermişlerdi ama ne var ki bu gün yine aynı yarayı kaşımaya devam ediyorlar.
Bu gecikmiş yazı için okurlarım beni bağışlasın. Batı’nın ne zaman Türkiye adı uluslararası kamuoyunda duyulsa ısıtıp gündeme sürdüğü bir konuda söylenecekleri söyleyen bir konuşma oldu. Sayın hocamıza bu vesile ile bir kez daha teşekkür ediyoruz.