Bir konferansın dolayısıyla bulunduğum Erzurum’dan yazıyorum. Erzurum’u Erzurumlular orientalist bir bakışla Doğu’nun Paris’i olarak kabul ederler. Bu bakış, kendilerine Dadaş (kardaş) denmenin diğer bölge insanından farklı olduğunu, muzip ve fıkramsı anlayışla anlatılmak istenmesinin tatlı bir yansımasıdır. Erzurumlular bunu hak etmiyor da değil.
35 yıl önce Erzurum’a oradan da Pasinler’e ilk gidişimi çok iyi hatırlarım. Doğru dürüst yolu, ulaşımı, yok. Kişi başına 25-30 bardak (cırıldım noktasına kadar) içilen çayı, Çeçil Peyniri, Oltu Kebabı, Kadayıf dolması ile anılan tipik bir Anadolu şehri. Milli duyguları güçlü insanı, Nene Hatunu, Teyo Pehlivanı, fanatik Erzurumsporlu Naim Hoca gibi şehrin simgeleri var.
Erzurum’a ilk ziyaretim gibi son ziyaretim de 10 sene evvel uçakla olmuştu. O zamanlarda havaalanı silahlarının gölgesinde eski binalara inilen bir yerdi. Yeni yapılan havaalanı çevre yoluyla bağlantılı, oldukça modern bir bina. Havaalanından itibaren büyük ve geniş yolları, Atatürk Üniversitesi, yeni Teknik Üniversitesi ve otogar binası ile daha büyük ve modern bir şehre geldiğiniz anlaşılıyor. Bütün Ülkede olduğu gibi, Erzurumcun da son zamanlarda ki değişimine yakından şahit oluyoruz.
Eski Erzurum aynı zamanda Çifte Minare ve Yakutiye Medresesi, Lala Paşa Külliyesi, taş mağazalar ve kalesi ile tarihi geçmişi olan bir şehir. Bu meşhur eserler neredeyse tek cadde (Cumhuriyet) üzerinde yer alır. Bu cadde çift taraflı olarak Erzurum un en kalabalık caddesidir. Bu haliyle Sarı Gelin Türküsünde ki gibi, ERZURUM ÇARŞI PAZAR.
Merkez Erzurum’u kaldırımlar döşemeleri ve halka açılan mekanlarıyla tarihi motiflerini yeniden kazanmış durumda gördüm. Bu arada serpiştirilmiş yüksek ve camlı binalar bu motife hiç uymuyor. Zaten dar olan bu caddeler yüksek binalarla daha da sıkıştırılmamalı. Aksine daha ferah, açık ve aydınlık hale getirilmeli. Kışı uzun ola bu şehirde yılda 3 ay dışarı çıkan insanın hiç değilse temiz daha geniş mekanlarda hava alması için gayret edilmeli.
Hani “Erzurum çarşı pazar, içinde bir gız gezer” ile başlayan Erzurum ağzı “Sarı Gelin” türküsündeki “Palandöken yüce dağ, altı mor sümbüllü bağ” ile devam eden Yeni yerleşim yerlerinde olduğu gibi şehrin ana yaşamı doğru kaydırılmalı şehir yeşille daha çok kaynaştırılmalıdır. Bu arda Teknik Üniversiteyi ovaya, tarım alanlarını içine kurma fikri kime aitse hiç de iyi yapmamış. Erzurum gibi manzarası dünyada dahi az bulunur bir yerde nasıl oluyor da sel basma riski olan ve görüntü ve gürültü kirliliğine yol açacak bir yerde mekan tutmasına müsaade edildi, anlamak zor.
Mert, esprili ve sadık insanı olan Erzurum’a gidilir de Oltu Kebabı ve Kadayıf dolması yenmez mi dediler ve bizi meşhur “Hacı Baba” ya götürdüler. Bu arda çok sevdiğim ve Erzurumlu olmak ayrıcalık diyen doktor kardeşimin “Hacı Baba’da Oltu kebap güzel ama sen döner ye” tembihi üzerine dönere talip olduk. Hakikaten damak zevkini bilen birisi için “yediğim en güzel dönerdi” desem rahatlıkla mübalağa etmemiş olurum diyebilirim. Tabii ki üstüne kadayıf dolması veya Antalya usulü kabak tatlısı yemek gerekiyor. Herkese zaman, mekan hayırlı; yediği, içtiği afiyet olsun.
Allah’a emanet hayra muhatab olunuz, efendim