Her yıl yaz gelip de hasat mevsimi olunca ilkel olarak yaptığımız tarım işleri aklıma geliverir. Tarladaki ekinleri orakla işleyip bitirdikten sonra babacığım nimete saygı olarak tarlada dökülmüş başakları bizlere toplatır ve her tanenin kıymetini belirtmek için kıssalar anlatırdı. İnsin ve cinnin peygamberi olan Hz. Süleyman (A.S.) Çok çalışan karıncayı bir gün karşısına alıp sormuş: “Sen bu kadar çalışıyorsun senede kaç buğday tanesi yersin?” “Üç adet yerim” demiş. Bu cevabı yetersiz bulan peygamber “Bu karıncayı bir yere hapsedin önüne 3 tek buğday tanesi koyun” diye emretmiş. Emir yerine getirilmiş, bir yıl dolunca karıncanın kapalı olduğu yere varan Peygamber 3 buğday tanesinden bir buçuğunun yendiğini görünce sormuş: “Hani 3 tane buğday yerdin ne oldu da yarısını yedin?” Karınca şöyle cevaplamış: “Efendim siz insanoğlusunuz bu hapsedildiğim yerde ya beni unutsaydınız ben de istihkakımı yemiş olsaydım, açlıktan ölürdüm. Onun için yarısını yedim, diğerini tedbir için bıraktım” demiş. Bunları anlatır ardından bir bir sıralardı, bu konuyla ilgili hikayeleri. Hem eğitir hem de dürüstlük aşılardı bizlere.
“Er rızku alallah” diye birçok iş yerinde yazılıdır, “Rızık Allahü zülcelalin uhdesindedir” diye. Ancak rızkı yarattıklarına o verir. Yaratılanlar için ancak çalışıp çabalamak vardır. Atalarımız bu konuda birçok hikayeler anlatırlardı. Büyük çoğunluğu İsrailiyyattandı. Onlardan bazılarını aklımda kaldığı kadarı ile anlatmaya çalışacağım.
Hz. İbrahim (A.S.) çok cömert bir peygambermiş. Sofrasında misafir olmaz ise günlerce yemek yemezmiş. Bir gün Rabbimize münacatta bulunup “Ey Rabbim! Yarattıklarını bir gün bana müsaade et ben doyurayım. Rabbi Teala’ya İbrahim rızık benim uhdemdedir. Onu yarattıklarım veremezler rızkı ancak ban karşılarım deyince, Hz. İbrahim (A.S.) mahzun olmuş. Bunun üzerine yüce rabbimiz “Ey İbrahim hadi hazırlan hazır olunca bana bildir bir gün yarattıklarımı doyurmaya sana izin veriyorum” buyurmuş. İbrahim de aylarca hazırlanmış, dağları ovaları erzak ile doldurup yeteceğine kanaat getirince “Rabbim hazırım” demiş. Tam yiyecekler yaratılmışlara sunulacak ortalıkta bir hortum oluşmuş. Peygamberin bütün hazırladıklarını hürp deyip bir çırpıda yutuvermiş. Bu manzara karşısında şaşırıp acze düşen Peygamberine Rabbi Teala “İşte ya İbrahim! Rızık bana ait yarattıklarım karşılayamaz” buyurmuş. Çünkü hortumu da var eden oymuş. Dedem merhum anlatmıştı…
Bizim kırsalda insanlar 14-15 yaşlarındaki oğlunu çift sürmeye alıştırır ve kendisi başka işe gider oğul ekin ekmeye giderdi. Eli ile tarlaya tohumu saçıp öküzleri sabana koştu mu, bütün yaratılmışlar, kurt kuş, daha başka o ekinden rızık alacak, mahlûkat hep bir ağızdan rabbimize yalvarıp yakaracak. Kurt kuş hepsi rızık isterler. Rabbimiz de onların niyazını kabul eder. “Eğer tarlayı eken çiftçi bunları duysa bu kadar mahlûka buradan rabbimiz rızık verirse bize bir şey kalmaz deyip ekini ekmeden orayı terk eder” derdi dedem.
Buna benzer bir anekdot daha anlatırdı eskiler. Zengin bir çiftçi harmanını sürüp tınazını savurmuş. Büyük tınazdan üç bölüm zengin sıralı birer çeç çıkmış. Yalnız bu çeçleri kaldırıp eve taşımadan bir karınca sürüsü birinci çeçe tatmış olanca gücü ile yuvalarına taşımaya başlamışlar. Bu durumdan rahatsız olan çiftçi birazını öldürmüş, birazını süpürmüş karıncaların, ama bir türlü vazgeçirememiş daneleri çekmekten. Yörede çok namlı bir hocaya gitmiş ve durumu anlatıp bir çare bulmasını bu karıncaları okuyup üfleyip yok etmesini istemiş. Ancak hoca efendi adama demiş ki, onlara o rızkı Allah veriyor, o gönderiyor bırak alsınlar onlar alıp götürdükçe senin buğdayın bereketlenir demiş. Ancak adam “olmaz baya çeçi yarıya getirdiler buna bir şeyler yazıver” deyince hoca, “ama bir musibet hasıl olurda daha çok zarar görürsen karışmam ha” demiş. Adam “Olsun sen bunları çeçten uzaklaştır” diye ısrar etmiş. Hoca bir kağıda iki satır dua yazıp adamın eline tutuşturmuş. Ve demiş ki “Git bu kağıdı bir çalının ucuna bağla çeç in baş tarafına dikiver”. Adam denileni yapmış ve hemen akabinde buğdayları hızla yuvaya taşımakta olan karınca sürüsü tam tersini yapıp bu kere taşıdıkları buğdayları geri getirip ayrı bir kenara yığmaya başlamışlar. Söylenilene göre 3 havayı (3 teneke) oraya yığıp kaybolmuşlar. Aradan çok zaman geçmeden ortalık bir bulanmış, bir yağmur başlamış ki bardaktan boşanırcasına ve sel suya karışmış. Bütün harmandaki buğdayları samanları arpaları ne varsa alıp götürmüş. Çiftçi sersefil kalakalmış. Ancak karıncaların geri getirdikleri buğdaylara hiçbir bir zarar olmamış. Yaptığına pişman olan çiftçi oraları terk etmiş o karıncaların getirdiği buğdayları da hiçbir mahluk yememiş.
Allah’ın ikramını paylaşmak, bereketi artırır muhakkak. Rızkımızı helal yoldan kazanıp Allah yolunda sarf edenlerden olalım inşallah…